İnsan zihni, duyguların etkisinde farklı çalışır. Bunu bilmek yeterli değildir; bunu fark ettiğin anlarda kendini durdurmak gerekir. Çünkü bazı kararlar, bazı sözler ya da bazı tepkiler, içinde bulunulan ruh halinin bir ürünü değilse ancak o zaman sağlam bir zemine oturur.
Çok mutlu olduğunda, hayat fazlasıyla geniş ve mümkün görünür. Enerjin yüksektir, riskler önemsizleşir, insanlara daha cömert davranırsın. Ama bu anlar, sonsuza dek sürmez. Söz verirken, o anda hissettiğin coşkunun sonsuzluğuna değil, gerçekliğine güvenmelisin. Yoksa o söz, tutulamayacak bir beklentiye dönüşür.
Çok sinirliyken verilen cevap, çoğu zaman durumu düzeltmez; tersine karmaşayı büyütür. Çünkü öfke anlarında zihin, savunma veya saldırı modundadır. Duyulan şey değil, hissedilen şey ön plandadır. Ve bu hisler geçici olduğu halde, söylenen sözler kalıcı olabilir.
Çok üzgünken alınan kararlar ise çoğu zaman bir kaçış içerir. O kararla acıdan uzaklaşmak istenir ama uzun vadede o karar, seni bulunduğun yerden de uzaklaştırabilir. Üzgünken verilen kararlar, çoğu zaman sakinlikte sorgulanır. Sakinlikte alınmayan kararların ise güvenilirliği düşer.
Gerçek netlik, duyguların içinden değil, duyguların ardından gelir. Bu nedenle kararlar için biraz zaman tanımak, cevapları sindirmek, sözleri düşünmek gerekir. Bunu alışkanlık haline getirmek, hem kişinin kendine hem de çevresine duyduğu saygının bir işaretidir.
Duygular geçer. Ama o duygularla yaptıkların kalır. Bu yüzden “çok mutluyken söz verme, çok sinirliyken cevap verme, çok üzgünken karar verme” demek sadece bir öğüt değil; uzun vadeli dengeli yaşamın özüdür.
💬 Ne Düşünüyorsunuz?