Menü Kapat 🏠 Anasayfa 🔍 Ara 🔀 Rastgele
📹 Videolar ☑️ Listeler 🪶 Blog 🖼️ Galeriler 🗞️ Haberler 🌟 Editörden 🌍 Keşfet
🗄️ Tüm Kategoriler
ℹ️ Hakkında ve İletişim 🪢 Takip Et
Rastgele Ara
Takip Et Takip Et Twitter (X) Paylaşımlar Twitter (X) Duyurular Facebook Instagram Pinterest TikTok YouTube LinkedIn RSS Bundle Haber Google News Feedly
🚀 Ekle
21 Gün Bedelli Askerlik Yapmış Birinin “Gerçek Günlüğü” ve Tüm Anıları
117dahte isimli blogunda, 2010 yılında, 21 gün gittiği dövizle bedelli askerlik anılarını...
21 Gün Bedelli Askerlik Yapmış Birinin “Gerçek Günlüğü” ve Tüm Anıları
117dahte isimli blogunda, 2010 yılında, 21 gün gittiği dövizle bedelli askerlik anılarını...
19.09.2018 12:58 - 34 dakika sonra düzenlendi.

117dahte isimli blogunda, 2010 yılında, 21 gün gittiği dövizle bedelli askerlik anılarını gün gün yazan Cüneyt Kazokoğlu, bugünlerde tekrar konuşulmaya başlanan “kışlaya gitmeli bedelli” konusunda, meraklısını aydınlatıyor. O zamandan beri şartlar oldukça değişmiş olabilir ama bu anıları okumak çok keyifli, orası kesin.


Velhâsil-i kelam, 2 Ocak sabahi Antalya’dan bindim arabaya, öglen olmadan Burdur nizamiyenin kapisinda indim. Celpte hangi gün girilecegi ise sana kalmis. Fakat cok matematik hesabi yapan biriysen haftasonu carsi izinleri haric „net“ kac gün askerde gecirecegini hesaplayip ona göre bir giris günü ayarlayabilirsin. Örnegin 2 Ocak Cumartesi giren bizler girdigimiz haftasonu carsi izni olmadigindan askerde net 17 gün gecirdik (2 haftasonu carsi iznini düsünce). 4 Ocak Pazartesi girenler ise net 15 gün gecirdiler. Bu isin bir yani. Diger yani tabii biz 23 Ocak’ta terhis olurken onlar daha carsi iznine cikiyorlardi, 2 günleri daha vardi, kendilerini nasil hissettiklerini tahmin edebiliyorum. Dolayisiyla ne kadar erken, o kadar iyi demek sanirim akillica.

Gün 1 – 2 Ocak 2010

Ilk gün harala gürele ve hazirliklarla geciyor. Iceri girerken ilk adimda bavul kontrolü var. Akabinde kayit kâgitlari bir defa daha dolduruluyor ve bekleme salonuna aliniyoruz. Burada manga manga yerlestirilmis iskemle gruplarina oturtuyorlar bizi, bir manga grubu tamamlaninca hadi disari. Yukarida kis-yaz asker sayisindan bahsettim. Kisin bütün mangalar asagi yukari 20 kisiydi. Yazin bu rakam 40’i buluyormus. En basitinden bunun yatakhane konforuna olan etkisini tasavvur edebilirsiniz.

20 kisilik iskemle grubu dolunca (yani bir manga olusunca) hepimizi bekleme salonundan bahceye aliyorlar. Orada beher bölük icin kurulmus masalara mangaca gidip üzerimizdeki elektronik (ve kislaya sokulmasi yasak diger) aletleri teslim ediyoruz. Burada bir mim koyayim: Cep telefonunu zinhar kislaya sokmaya calismayin. Donunuzda saklayip 3 hafta idare edebilirsiniz, ama yakalanirsaniz askerliginiz bile uzar. Tekrar tekrar söylüyorlar, sokmayin diye. Size yurtdisinda ne söylenirse söylensin (bize de „abi biz ariyorduk sürekli, bir sey olmuyordu“ diyenler vardi), basiniza is almayin. Telefon, fotograf makinesi vb. aletlerin tesliminden, yanimda getirdigim kitaplarin onaylanmasindan sonra sirada saglik kontrolü var.

Saglik kontrolünde öncelikle bir form dolduruluyor. Daha önce gecirdigimiz kazalar, sakatliklar, bir sorunumuzun olmadigi vs. gibi sorular var. Formdan sonra bizi iceri alip belden üstümüzü soyuyorlar, ilk etapta asi olacagiz. Tabii benim gibi igneden ödü kopanlar (sirf bu yüzden infuzyon ignesi olmamak icin agrilar icinde hastaneden kacmisligim bile vardir) icin pek hos bir deneyim degil. Öte yandan silme erkek dolu bir grup icinde de „ben olmayacagim“ diye aglamak, ya da „erkekligin onda dokuzu kacmaktir“ deyip arazi olmak da mümkün degil. Asi isinin en ilginc yani, oturuyoruz bir iskemleye, sag yanimizda bir saglik görevlisi, sol yanimizda bir saglik görevlisi, ellerinde igneler… Ayni anda hem sag, hem sol koldan basiyorlar igneleri. Yerimden firlamamak icin kendimi zor tuttugumdan farketmedim ama bir taraftan iki igne de yemis olabilirim, cünkü galiba 3 asi olunuyor (difteri, tetanoz, hepatit-b). Benim gözlere perde indigi icin bu bölümde tam hatirlayamiyorum. Böyle fabrikada bant üretimi kabilinden bir asi sistemi. Neyse, asidan sonra bir form daha dolduruyoruz, yanlis hatirlamiyorsam bu formda „deli degilim“ mânâsina gelen yorumlarda da bulunmak gerekiyor, giyiniyoruz. Bu arada saci askere uygun olmayanlar da berbere yollaniyorlar. Bundan sonraki adim kiyafet teslimi.

Kiyafet teslimine gitmeden önce bavullar bir kamyona yükleniyor, yatakhane kapisina birakilacak. Kiyafet teslimi de fabrikavâri bir sekilde gerceklesiyor. Önce bir asker gögüs cevresini ölcüyor ve ona göre bedenini söylüyor, „bu numarayi unutma!“ diyerek. Akabinde postal numarasi aliniyor. Bunun icin bir kalasin üstüne cesitli numaralarda postallar civilenmis. Gelip ayagini bu postallara sokup sana hangi numara uyuyor bakiyorsun. Beden ve postal numarasini aklinda tutarak dagitim olan barakaya geciliyor. Burada herkese 1 dis fircasi ve macunu, bir el havlusu, ikiser corap, atlet ve külot, postallar, beden numarasina göre bir pantalon, bir gömlek, bir parka, bir kep ve bir canta veriliyor. Postal numarasinda önemli bir nokta en az bir numara büyügü almak. Ben postal icin 45-46 bakinirken tecrübeli askerlerden biri en az 2 numara büyük almami bagirinca 47 aldim, iyi ki de almisim, askerligim boyunca ayaklarim rahat etti. Kiyafetler zaten hep yeniydi, bu iyi bir sey. Postallarin kalitesine de sasirdim, hepsi GoreTex, yani askerden cikarken para verip alabilseydim alacaktim, ama vermiyorlar.

Kiyafetleri alinca hemen yandaki barakaya, soyunma kabinlerine geciliyor. Burada herkesin cabuk giyinmesi lazim. Cavuslar, astsubaylar gelip tepene avazlari ciktigi kadar „burasi tatilköyü degil, hadi hadi, herkes disari!“ diye bagiriyorlar, sen o sirada henüz don-paca giyinmeye calisiyorsun. Neyse herkes bir sekilde üstünden basindan bir seyler sarkarak o barakadan da cikiyor, kismen barakanin önünde disarida biraz toparlaniyoruz, üzerimizden cikan her seyi verdikleri cantalara tikiyoruz. Yürüyerek yatakhaneye geliniyor, bavullarimiz gelmisler bizden önce.

Basimizda cavusumuz, bavullari kogusa birakiyoruz. Fazla bir seyle ilgilenemeden ögle yemegine. Ilk günkü ögle yemegi mönüsü corba, kuskus ve et. Yemekhâneden cikista ana kantine gidiyoruz. Ana kantinde herkese 20 lira karsiligi plaj cantasi benzeri bir canta daha veriliyor. Bu cantada neler var? Tuvalet cantasi, tirnak makasi, postal kilidi, toplu igne, dikis seti, temiz ve kirli camasir torbalari, boyuna cüzdan vs. asmak icin kese, 2 tane siyah pilot kalem ve bir ufak not defteri, postal boyasi ve parlatici sünger… Bazi arkadaslar bu parcalarin bir kismini Burdur’dan örnegin otobüsten inince otogarda almislar. Haliyle ikinci defa almak zorunda kaliyorlar, cünkü eksik esyalar var. Dolayisiyla Burdur’dan bu tarz seyler almaya lüzum yok.

Tekrar kogusa geliyoruz, bavullar bosalacak. Dolap diye verdikleri seyin boyu 1m var ya da yok, eni 20-30cm. Yani bavulu dolaba bosaltmak hayal. Bavullar depoya kaldirilacagi ve her haftasonu bavullara gidilecegi icin temizlik ile banyo malzemeleri ve 1 haftalik camasirla yetinmek durumundayiz. Geri kalan esyalar bavulda kaliyor. Biz yerlesmeye calisirken “dakika bir gol bir” seklinde kogusun kapisini kiriyoruz. Yataklarin nasil yapilacagini gösteriyor cavus. Carsaflar yataklarin izgaralarina sokularak üzerine bozuk para sekecek kadar gergin olacak, yorgan katlamanin usûlü var vs.vs. Burada gene sok yasatan bir olay yatak takimlarinin temiz olmalarina, yani yikanmis gelmelerine ragmen kismen mide bulandirici sarartilara sahip olmalari. Artik üzerine kimler, ne hallerde yattilarsa… Tabii zamanla buna da alisiliyor.

Dolaplar nizama uygun bir sekilde yerlestikten sonra yatakhâne binasinin giris kisminda her erin parmak izleri aliniyor ayrica bir de “su ve bu hususlara dikkat edecegim vs.” seklinde bir teblig imzalatiliyor. Bundan sonra bizim cavus postal nasil baglanir onu gösteriyor. Askeriyede herkes ayakkabisini bile kafasina estigi gibi baglayamiyor haliyle, postal baglamanin da bir yolu yordami var. Ayrica postallar en az iki günde bir boyanacaklar. Akabinde manga numaralari belirleniyor, misal 1205, bu 1. takim, 2. manganin 5. adami demek. Biz giris itibariyle 3. tabur 3. bölükte yer aliyoruz.

Bütün bu yerlesme ve kayit islemleriyle geciyor vakit. Aksam yemegi vakti geliyor. Gene topluca yemekhâneye. Erken teslim olmanin yararlari muhtelif. Biz yemege giderken hâlâ yeni girmis, kiyafet alanlar var. Ilk aksam yemegimiz corba, bulgur pilavi ve kuru fasulye. Aksam yemeginden sonra tekrar kogusa, herkes bavulunu sirtliyor ve tabur alaninda bize oldukca uzun gelen bir yürüyüsten sonra bir depoya ulasiyor, bavullari iceriye koyuyoruz, kapi kitleniyor. Bu esnâda cavusumuz mütemadiyen “yalniz hicbir yere gitmeyin, burasi cok büyük, kaybolursunuz” telkinini vermekte. Geri geldikten sonra herkese birer yesil nefte (dügme de denebilir) dagitiliyor, bunu herkes kendi sapkasinin alin kismina dikecek.

Ilk gün böyle bitti. Aksam saat 2100’de sayim var, o sayimda ayakta olmak zorunlulugu yok, dolayisiyla nispeten erken yattim.

Günün sonunda ilk izlenimler idare ederdi. Örnegin yatakhânede dus vs. bekliyorsan unut. Bizim yatakhânede 272 karyola (yani 544 yatak vardi) fakat dus yoktu. Ilk geldigimizde tuvaletler berbat durumdaydi, bilmiyorum kac günün pisligi birikmisti. Bizim kattaki pisuvarlar bozuktu ve lavabolarda sabun yoktu, akan musluk sayisi besti. Bu arizalar zaman icinde giderildi, tuvaletler hergün temizlenince katlanilir bir temizlige ulasti, biz de tabii bazi seylere alistik, ancak haliyle sicak ve temiz bir evden gelince ilk sok etkisi büyük oluyor.

Gün 2 – 3 Ocak 2010

0445’te kalktim, tras, tuvalet, giyinme vs. derken 0600’da yemekhâne önünde sayim. Ilk gece izlenimlerinden bahsedeyim. En son toplu bir yerde uyumayi ilkokulda yavrukurtken yapmistim, o zamandan beri unuttugum cok sey var anlasilan. Öyle anlar oldu ki „ben hayatimda böyle horlama duymadim“ diye düsündüm. Simdi böyle diyorum ama buna da alisacagiz ileride. Dolayisiyla askere gelirken bu tarz seylerden rahatsiz olunuyorsa mutlaka cantaya atilmasi gereken bir sey de kulak tikaci.

Askerde ayakta dikilerek bayagi vakit gececegini bugün ilk olarak yasayacagiz. Yukarida saydigim seyler 0515 gibi bitti, tabii 0600’ya kadar öyle bekle dur… 0630’da kahvaltiya girebildik. Kahvaltida kakaolu süt, 10-15 siyah zeytin, 1 kalip peynir ve kutu bal var. Kahvalti sonrasi tabur ictima alaninda toplanildi, yemek üzerine biraz nasihat dinledik, akabinde mintika temizligi. Mintika temizligi nedeniyle insan 2-3 gün icinde yere izmarit atanlari girtlaklayacak raddeye geliyor, bunu da belirteyim.

0730-0830 arasi ictima alanindayiz. Hava bayagi soguk, teftis icin dikkat edilecek hususlar: Yakalar inik olsun, postalini yanlis baglayan düzeltsin vs. Sag bastaki manga kollari uzatarak hiza aliyor, biz de onlarla ayni siraya gecmeye calisiyoruz.

Ictimadan sonra bizi uzakta bir derslige götürdüler, orada da formlar doldurduk. Sonrasinda bölük binasina geri geldik, burada da gene form doldurttular, ayrica bilgisayara adres, is vs. türü kayitlar girildi.

1200’de ögle yemegi (yayla corbasi/türlü/pilav/yogurt). Yemekhânede bayagi dar oturuyoruz, dirsek dirsege yapisik bir halde. 1330’a kadar serbestiz sonrasinda. 1330’da tekrar ictima (bu sayimlar günde asgarî 3-4 defa yapiliyor), 1400’te belgeler icin vesikalik cektirilecek. Askerin nizamiye icinde muhtemelen ihâle ile calisan fotografcisi var. Fotograf islemi bittikten sonra bir yarim saat bekliyoruz, bunu ilk talimler izliyor: rahat, hazirol, tören rahat (tören alaninda farkli rahata geciliyor), selam dur…

1700’de aksam yemegi (tavuk corbasi, tas kebabi benzeri bir yemek, zeytinyagli pirasa, ekmek tatlisi). Görüldügü ve görülecegi üzere yemekler gayet iyi, en azindan askerî standartlar düsünüldügünde. Kisla icinde pizza, hamburger, döner vs. satan bir büfe isletmesi de varmis fakat biz gelmeden asker ana yemek isini özel bir firmaya ihâle etmis, büfeyi de kapatmis. Yemekler genel olarak askerlik boyunca da görecegiz, fena degiller.

Bugün 1800-2000 arasi serbest, 2000’de de koguslarda sayim var.

Kislada birden fazla kantin var. Bu aksam ana kantine (nizamiye girisinin yanindaki) gittik, bu kantin en genis ve büyük olani. Mangada eksik gedigi olanlar bunlari tamamladilar. Birimizin para cekmesi gerekmis, mangaca uygun adim kisla icindeki Isbankasi’na gidip geldik.

Ilk tuvalet deneyimim, ne diyeyim, bayagi mesakkatli oldu. Saga sola fazla degmemeye calisarak… Islak mendil (Migros’ta falan üclü paket halinde satiliyor) askere gelirken alinacan önemli seylerden biri…

Gün 3 – 4 Ocak 2010

Ücüncü gün ilk kogus nöbetim var. Kogus nöbeti gayet basit, yapilan is kogusun kapisi önünde dikilmekten ibaret. Normalde nöbette baska bir sey yapilmaz, bize gazete, kitap okuyunca, karsi kogusun nöbetcisi ile muhabbet edince kimse bir sey demiyor. Benim nöbet 0400-0600 arasi oldugu icin 0330 gibi kalktim, tras-tuvalet, giyinme derken (nöbet üniforma ile tutuluyor, pijama/esofman ile degil), zaten basladi. Yanimda getirdigim kitaplardan birini okudum bayagi bir süre. 0600 gibi kogusun isiklarini yaktim, 0630’da artik alismaya basladigimiz üzere yemekhane önünde sayim. Manga sirasiyla kahvaltiya giris, kahvalti (cay, 1 kutu bal, yarim kalip peynir + bir paket bisküvi). Daha önce belirttim mi hatirlamiyorum ama yemek takimlari tamamen metal. Tabaklar, bardaklar, sürahiler vs.vs. Kahvaltidan sonra saat 0700’de ictima, buradan bölük flamasi (hayir sancak degil, flama) ile beraber alay ictima alanina uygun adim gittik. Tabii daha yeni oldugumuz icin uygun adim pek uygun olmadi. Ben liseden falan aliskinim, ama anlasilan ritm duygusundan külliyen yoksun bayagi insan mevcut. Alay tören sahasinda sagdan hiza alma (en sagdaki manganin kollari uzatarak dizilmesi, yan mangalarin ona göre hiza almasi) ve tipik Pazartesi törenini (Istiklal marsi vs.), alay komutaninin konusmasi izledi (cöpleri ayirin, yemekleri israf etmeyin vb.). Törenden sonra uygun adim 29 Ekim konferans salonuna gittik. Alayda 3 tane (ya da benim görebildigim kadariyla 3 tane) konferans salonu var. 29 Ekim, 30 Agustos ve 19 Mayis salonlari. Kapali devre televizyon sistemi sayesinde birinde bir konusma olurken diger salonlardan da takip edilebiliyor. 29 Ekim salonu en ferah ve 3 perde ile en genis salon. Burdur Askerlik Subesi’nin komutani bedelli askerlik konusunda bir sunum yapti, gayet de faydali oldu. Sunumun en eglenceli kismi, 10 dakika moladan sonra gecilen „sikca sorulan sorular“ bölümünde „savas cikarsa bizi de askere alir misiniz?“ sorusuydu. Alay komutaninin albay bu soruya cevabi: „kadinlardan önce sizi alacagiz“. Askeri hiyerarside dövizli asker olarak bulundugumuz yerin acik bir göstergesi.

Konferanstan sonra bölük talim alanina geldik, burada tekrar sira dizilimi, uygun adim yürüme, saf dizimi, kol dizimi, kol hizasi, dirsek hizasi vb. uygulamalari gösterdiler. Ilk hafta bu acidan yogun geciyor, cünkü girdikten sonraki ilk Cuma günü yemin töreni var, herkesi yemin töreninde bir sekilde kazasiz belasiz yürüyecek hale getirmeye calisiyorlar. Bu sekilde öglen oldu. Öglen yemeginde mercimek corbasi, salcali havuc+patates kizartma, tas kebabi ve meyve olarak, bol C vitamini takviyesi icin olsa gerek, kivi var.Yemekten sonra 1330’a kadar serbestiz. Haliyle cok büyük bir kisim ankesörlü telefonlara kosuyor. 1330’da tekrar talim basliyor. Yürümeler, tekmil vermeler (isim, soyad, memleket), selam vermeler… Arada 2 tane 10 dakikalik cay molasi var. Bu esnada bizim cavusun anlattigi bir seyi dinlerken hava bayagi soguk diye elimi cebime soktum. 5 dakika sonra talimi takip eden üstegmen cavusu yanina cagirip firca atti benim yüzümden. Dolayisiyla ilk derslerden biri: Gayet arkadas calisi cavusla beraberken pek önemli degil ama etrafta astsubay varken durusa dikkat etmek lazim. Saat 5’te biraz mintika temizligi yaptiriyorlar (normalde sabahlari oluyor), akabinde uygun adim yemekhaneye. Aksam yemeginde corba, bulgur pilavi, etli kuru fasulye ve tursu var).

2045’te kogusta sayim var. Hayal kirikliklarindan biri de koguslarin sicakligi. Aksam yemekten sonra kogusa gelince görüyoruz ki kogus, yani yatacagimiz yer, 11°C. Haliyle kisin vs. diye kimse 21°C oda sicakligi istemiyor, ama 11°C de bayagi soguk. Sonraki günler kaloriferlerin biraz daha acilmasi ile koguslarin isisi da artti ama hicbir zaman 15-16°C’nin üstüne cikmadi. Iki aksamda bir olan ritüellerden postal boyamanin disinda dis fircalama vs. derken yatis.

Bu asamada önemli bir nokta evci izni konusu. Askerde anne, baba, evli olmak kaydiyla kardes ya da karisi gelen haftasonu gece de disarida kalabiliyor, digerleri normal carsi iznine cikip Cumartesi ve Pazar günleri sabah cik-aksam dön sistemine tâbiler. Tabii bilhassa dövizlilerde evci talebi cok. Dolayisiyla az sayida iyi otel bulunan Burdur’da evci izni organizasyonunu önceden halletmek önemli. Ben 3. gün olan Pazartesi otel ayarlamaya vs. basladim, ona ragmen –sonra anlatacagim- ucu ucuna basardik. Dolayisiyla hele de yaz gibi kalabalik dönemlerde evci izni icin otel rezervasyonunu örnegin 1 ay önceden yaptirmak daha iyi.

Gün 4 – 5 Ocak 2010

Almanya’dan gelen (ve gelmeden önce bana göre daha fazla arastirma yapmis) bir arkadastan aldigim kulak tikaclari ile geldigimden beri ilk defa olarak deliksiz uyumayi basardim. Dolayisiyla burada tekrar edeyim, kulak tikaci cok önemli bir ihtiyac. Neyse, sabah 0530’da („kogus kalk“’tan yarim saat önce) kalkis, her günkü gibi tras, giyinme, yatak toplama… Bu normal kalkistan yarim saat önce kalkmak bayagi kisinin yaptigi ama asker/lavabo orani hesaba katildiginda tras vb. islemleri de rahatlatan bir uygulama.

Kahvalti 0630’da, kasar peyniri, patates, haslanmis yumurta ve caydan olusuyor. Dünden beri yemekhânede bir masada 4 kisi oturuyoruz. Normalde 1 masada karsilikli 3-3 olmak üzere dirsekler yapisik bir halde 6 kisi oturuyor. Kahvaltidan sonra mintika temizligi, yalniz her taraf buz tuttugu icin biraz zor oldu. Sonra tabur tören alaninda ictimaya gittik. Tabur komutani binbasi geldi jipiyle, siradan tekmil ve nasihat vs. Oradan yürüyerek talim alanina geldik, yürüme talimi yaparken takim komutanimiz astsubay üstcavus teker teker yanina cagirip herhangi bir derdimiz olup olmadigina dair bir form doldurdu.

Askerde bagirmak önemli. Bizim cavusun hep söyledigi üzere „disarida bagirana deli derler, burada bagirmayana deli diyorlar“. Yani tekmil verirken, emir alip tasdik ederken vs. hep o Amerikan filmlerinde gördügün „sir, yes sir!“ kabilinden bagiracaksin. Bunun bir uygulamasini talime bölük komutani üstegmen ara verecegi zaman „…istirahat et!“ diye yüksek sesle emir verdi, biz de „sagol!“ diye karsilik verdik. Fakat bizim „sagol!“umuz yeteri kadar gür cikmamis olacak ki, üstegmen „istirahat falan yok size, talime devam!“ dedi. Daha sonra da defalarca „bu kadar adamdan bu kadar ciliz mi ses cikar?“ meâlinde sorularla karsilasacagiz.

Talim alaninda ilk hafta önemli konulardan biri tipik yanasik düzen egitimi ve yemin töreni provasi. Yemin töreninde alay ve tugay komutanin da oturdugu protokolün önünden 4 sira gecilirken en yakin siranin basini cevirmeyip diger üc siranin baslariyla komutani takip etmesi üzerinde uygun adim yürümekten sonra en cok durulan konulardan. Burada uzman cavusun yüzünü degistirip anlattigi kelimeleri kullanmak gerekirse „komutana Hülya Avsar bakisiyla bakmayacaksin, seni s**erim der gibi bakmayacaksin“… Uygun adim yürüme pek coklari icin bayagi dert. Defalarca tekrar edip de uygun adim yürüyemeyenler var. Onlari gruptan ayirip gösteriyorlar. Bütün bu talimler sirasinda 2×15 dakika cay molasi verildi. Talim sirasindaki eglenceli olaylardan biri de bir arkadasimizin hapsirmasi oldu.

Arkadas: „Hapsu!“
Komutan: „Bir daha emirsiz hapsirma, cok yasa“
Arkadas: „Sen de gör!“

Normal zamanda pek de garip olmayan „sen de gör!“ karsiligi arkadasinmiscasina komutana verilince komik oluyor tabii.

Bunun üzerine komutan: „Oha be!“
2. komutan: „Yuh, sen de benimkini gör!“

Egitime kantin araci geldi. Kantin deyince haliyle sadece günlük kullanim esyalari degil, ayni zamanda muhtelif askerlik hatirasi da satiliyor. Fincandan plakete, isli havludan cocuklara komando kiyafetine kadar her sey var. Brosürden secip siparis veriliyor, terhise 2-3 gün kala güzel bir sekilde paketlenmis olarak aliyorsunuz. Neyse ben de ufak bir sey siparis ettim.

Talim alanindan konferans salonuna yürüttüler ve TSK Elele Vakfi’nin tanitim sunumunun son 10 dakikasina yetistik. Dolayisiyla konferans sefasi (haliyle soguk kis aylarinda konferans sefa gibi geliyor) fazla sürmedi. Tekrar cik, tekrar talim alanina uygun adim yürüme. Dövizle askerlik yapanlarda yas ortalamasinin da getirdigi bir durum milletin nispeten ham olmasi. O yüzden 1-2 km yürüyünce herkes „ah of!“ inlemeye basliyor.

Uygun adim yürüme deyince, burada cok güzel bir sekilde bagirtiyorlar. Uygun adim yürümede söylenecek belirli cümleler var, heceler ya da kelimeler adimlara denk gelecek sekilde söyleniyor. Her cümle 2 defa uzun, 2 defa kisa sekilde avazin ciktigi kadar bagirilarak söylenecek. Örnegin

Sol…Vatan
Sag
Sol…sana
Sag
Sol…canim
Sag
Sol…feda!
Sag
Sol…Vatan
Sag
Sol…sana
Sag
Sol…canim
Sag
Sol…feda!
Sag
Sol…Vatan
Sag…sana
Sol…canim
Sag…feda!
Sol…Vatan
Sag…sana
Sol…canim
Sag…feda!

seklinde. Bunun bir de „komando“ sayimi var (tempoyu 1 kat daha yavaslatarak, örnegin kosarak sayimda daha rahat oluyor), fakat dövizle askerlik yapanlara pek yaptirmiyorlar.

Uygun adim yürürken mesela manga komutani cavus bagiriyor: „Vatan sana canim feda! Yürüyüs karari sayilacak! Say!“ Manga tam sol adim atarken cavus „say!“ dedikten sonraki sol adimda sen de basliyorsun bagirmaya. Bagirmayan yok mu, tabii ki var. Fakat birincisi bagirana ayip, ikincisi hep bagiran biri olarak benim tecrübem bilhassa soguk havada bagirmanin insani bir sekilde isittigi. Tabii ses tellerine olumsuz etkisi de yok degil. Buna ek olarak cikan ses cavus tarafindan begenilmedigi zaman asagidaki sey oluyor. Yukaridaki saymanin sonunda oldugumuzu farzedelim:

.
.
Sag…sana
Sol…canim
Sag…feda!

Yeteri kadar ses cikmadiysa bundan sonra cavus giriyor devreye (yatik harfli kelimeler cavusun, düzler bizim)

Sol…Olmadi!
Sag…
Sol…Bir daha!
Sag…
Sol…Olmadi!
Sag…
Sol…Bir daha!
Sag…
Sol…Say!
Sag
Sol…Vatan
Sag
Sol…sana
Sag
Sol…canim

Eger cavus cikan sesi begendiyse su sekilde bir „diyalog“ geciyor aramizda:

Sol…Aferin!
Sag…
Sol…Sagol!
Sag…
Sol…Aferin!
Sag…
Sol…Sagol!
Sag…
Sol…Aferin takim!
Sag
Sol…Sagol!
Sag…Sagol!
Sol…Sagol!

Bu sekilde söylenen repliklerin baslicalari:

Vatan sana canim feda!
Her sey vatan icin!
Sehitler ölmez, vatan bölünmez!
Ne mutlu Türküm diyene!
Her Türk asker dogar!
Akan kan bayrak icin!

Özellikle cavusun birine „bombaci“ lakabinin takilmasina neden olan

Pim cek bomba at!

ilgi cekici bir sayim:

Sol…Pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…Pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag…at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol…Pim (bagirarak)
Sag…cek (bagirarak)
Sol…bomba (bagirarak)
Sag…at (bagirarak)
Sol…Pim (bagirarak)
Sag…cek (bagirarak)
Sol…bomba (bagirarak)
Sag…at (bagirarak)

Bu sayimda cavusun hosuna gider de „aferin“ derse yukarida „sagol!“ denen yerlerde „güm!“ deniyor.

Bunun disinda bir de klâsik numarali sayim var. Gene yatik harfler cavus, düz harfler biz olmak üzere:

Sol…Bir
Sag…Ki!
Sol…Üc!
Sag…Dört!
Sol…Bir
Sag…Ki!
Sol…Üc!
Sag…Dört!
Sol…Üc!
Sag…Dört!
Sol…Bir!
Sag…Ki!
Sol…Üc!
Sag…Dört!
Sol…Bir!
Sag…Ki!
Sol…Say!
Sol…Bir!
Sag
Sol…Ki!
Sag
Sol…Üc!
Sag
Sol…Dört!
Sag
Sol…Bir!
Sag
Sol…Ki!
Sag
Sol…Üc!
Sag
Sol…Dört!
Sag
Sol…Bir!
Sag…Ki!
Sol…Üc!
Sag…Dört!
Sol…Bir!
Sag…Ki!
Sol…Üc!
Sag…Dört!

Güzel sayimlardan biri bu blogun girisinde de yazan „sst sst geliyor“ diye baslayan sayim. Nasil sayildigina dair detaya gerek yok, sadece yazalim:

Sst sst geliyor
Vura vura geliyor
Kira kira geliyor
Eze eze geliyor
Hele bakin helee, kimler geliyor
3. tabur aslanlari
3. bölük kaplanlari
1. takim canavarlari
Aslanlar – Hey
Kaplanlar – Hey
Canavar bunlar – Hey-hey-hey
Sayamaz – Sayariz
Sayamaz – Sayariz
Saayamaz sayamaz – Saayariz sayariz
Say!
1-2-3-4….

Yürürken ritmik bir sekilde bagirmak bilhassa sivil hayattan gelince cok da alisik olunmayan bir sey olsa da eglenceli bir yani da yok degil. Bunun ötesinde aslinda gayet tekdüze olan uygun adim yürümeyi de bir nebze renklendiren bir uygulama.

Her neyse, bu sekilde ögle yemegi vaktini de ettik. Bugün ögle yemegi iyiydi, nohutlu bugday corbasi, bezelyeli pirinc pilavi, üstüne yumurta kirilmis et ve bir elma. Yemekhânede yemekler yendikten sonra herkes kendi bulasigini topluyor ve yemekhânenin karsisindaki bulasikhâneye gidip orada tabaklari ayri, bardaklari ayri, catal-bicagi ayri bir kasaya atiyor. Tipik endüstri mutfagi temizleme sistemi yani.

1330’da tabur ictima alanindayiz tekrar. Uygun adimla bizi „Emniyet ve kaza önleme sahasi“na götürüyorlar. Burada cesitli levhalar var, levhalarda hastaliklar, ilk yardim, yarali tasima, yilan isirigi vb. gibi konularin yaninda cinsel yolla bulasan hastaliklar, erkekler ve kadinlar icin gebelikten korunma yöntemleri de oldukca anlasilir bir sekilde listelenmis. Bu asamada insan askeriyenin Türkiye’de sadece askerlik görevi degil bir tür egitim kurumu görevini de üstlenmis oldugunu idrak ediyor. Bu durum ideal bir hal degil elbette. Askere gelen adam dogum kontrol yöntemlerini burada degil, okulda vs. ögrenmeli, ama bu da bu ülkenin gercegi.

Bu kisa süreli egitimden sonra uygun adim gene ictima sahasina dönüyoruz ilginc bir deneyim yasayacagimizi bilmeden. Emir üzerine hizada dururken herkes ceplerinde ne varsa bosaltiyor ve kepine koyuyor. Kepini de ayaginin önünde yere birakiyor, palaskasini cözüp parkasinin önünü aciyor ve kepinden hizayi bozmadan 5 adim uzaklasiyor. Akabinde cavuslar sirasiyla kepleri ve üzerimizi ariyorlar, aradiklari sey tabii ki basta cep telefonu. Bizim bölükte ikisi hemen bizim takimda olmak üzere 3-4 tane telefon cikti. Ceza olarak carsi iznini kitlemeden askerligin uzamasina kadar bir yelpâze mevcut. Akabinde yatakhaneden bir yatak getirildi, bizler U düzeni aldik ve yatak nasil dürülür herkese gösterildi. Sonrasinda bölük komutani konustu, emir üzerine cökerek dinledik. Bu cökme islemi de enteresan. Örnegin 5 sira varsa öndeki 2-3 sira cöküyor ki arkadakiler daha iyi görsün. Cökme/cömelme ilk basta daha rahatmis gibi gelse de 20 dakika süren bir konusmayi cökmüs halde dinleyince ne diz kaliyor ne bacak.

1730’da aksam yemegi (mercimek corbasi, mevsim salatasi, taze fasulye, az kiymali makarna). Akabinde 1930’a kadar serbest, herkes gene telefonlarda otel pesinde haftasonu icin. Ben de cok sükür Burdur’un en eli yüzü düzgün oteli olan Grand Özeren’de oda ayarlamayi basariyorum. 1930’da yemekhâne önünde ictima. Yemekhâneye giriyoruz, „komutan saati“. Ne demek bu? Ya komutan askerlikle ilgili muhtelif konularda ders anlatacak, ya da komutanla soru cevap saati demek. Burada da haliyle ilginc enstanteneler karsimiza cikiyor. Örnegin komutan hangi gün terhis olacagimizi acikliyor: „Girdigin güne 21 ekleyip cikacagin günü buluyorsun. Örnegin 2’sinde girdin, +21, 23’ünde cikacaksin! Bu kadar basit!“. Kaldirip birini soruyor: „1’inde girdin mesela, ne zaman cikacaksin?“ Adam sartlanmis komutanin dedigine herhalde, el-cevap: „23’ünde komutanim“.

Komutanin belirttigi noktalardan biri askerde üstüne selam vermenin önemi. Bizden önceki dövizli dönemlerinde iki kisi kantin yolunda tabur komutani binbasiya rastlamislar, haliyle acemilikten olacak, kim oldugunu anlamamislar, elleri gögse götürüp “n’aber haci!” seklinde bir selam vermisler. Ne kadar (mizah) hikaye bilmiyorum ama düsüncesi bile hepimizi bayagi güldürdü.

Komutanlik saatindeki diger konulara gelince: Bir konu Mehmetcik Vakfi’na bagis. Haliyle bizim celp dönemi öncesindeki kurban bayramindaki rezaletler de kismen konu oldu. Ayrica carsi izninde haftasonu cikildiginda sacmalamamak gerektiginin üzerinde duruldu. Sacmalamamaktan kasit bara gidip ütülmemek, kafayi cekip nizamiye girisinde nara atmamak (düsüncesi bile son derece komik). Elbette önemli bir konu sap konusu. Üstegmenin bu konudaki yorumu bunun bir rivayetten ibaret oldugu. Bu konuya tekrar dönecegim.

Asker para verip askerlige gelisimizi psikolojik bir harp olarak görüyor. Denilen sey „dünyanin hicbir ülkesinde adam isini gücünü birakip, binlerce euro para verip askere gelmez, bunu gören ecnebiler, „vay bee, ne asker, ne vatan sevgisi!“ diyecekler“. Bu tabii dogru olabilir. Öte yandan bize söylenen „siz burada verdiginiz para ile farkli bir askerlik hakki satin almiyorsunuz, sizin aldiginiz 14 ay 9 günlük askerlik, burada yaptiginiz da kalan 21 gün“. Hal böyle olunca örnegin 5112 euro’dan hesaplarsak (bölü 14 ay 9 gün) askerligin günü asagi yukari 12 euro’dan az bir paraya geliyor. 21 gün 252 euro demek. Aklima gelmedi degil, „psikolojik harp falan iyi de, misal 5112 yerine 5112 + 252 = 5364 euro verin, hic gelmenize gerek yok!“ türü bir secenek de ciksa bu psikolojik harp özneleri olanlardan kaci gene de gelirler acaba diye.

2030’da koguslarda sayim var. Yukarida sap rivayet dendi, yatakhâneye gelince bizim cavus yemekhânecilerle konustugunu ve corba ile caya sap atildigini söyledi. Daha ileriki günlerde yemekhâneciler de bunu tasdik edecekler, hattâ en cok sapin hosafta oldugunu da belirtecekler. Dolayisiyla hosaf, cay ve corba icip icmedigin sana kalmis. Öte yandan askerlik gibi bir yerde sap olmasa ne yapacaksin, o da soru isareti.

Gelen güzel bir haber de biz geldigimizde bozuk olan banyo kazanlarinin tamir edildigi. Yani geldigimizin 4. gününden sonra ilk defa banyo yapabilecegiz. Askerde sabah 0500-0600 ve aksam 2200-2300 arasinda banyo calisiyor. Cavus da ilk defa gittigimiz icin bizi götürecek banyoya. 2115’te ciktik, banyo yaya 3-4 dakikalik yol ama yigilmaya kalmamak icin erkenden siraya girmek gerekiyormus. Aslan cavusun verdigi bir tüyo da girince hemen soldaki kabinlerin tercih edilmesi gerektigi, cünkü orada su basinci dhaa fazla imis. Tabii bilumum cavuslarin o kabinleri tutmalari nedeniyle bunun ne kadar güc oldugunu henüz bilmiyoruz. Hamama girince önce soyunma odasi, herkes bir tas ve kurna tikaci aliyor. Ha, evet hamam, dus degil. Muhtemelen duslu banyolar da vardir da bizim bölügünki hamamdi, bildigimiz kurnali hamam, dusakabinler seklinde tasarlanmis. Sans eseri soldan birinci kabin bostu, aninda daldim iceri cavusun tavsiyesini hatirlayarak. Tabii bir hamam sefasi sürmeyi beklememek gerek. Zaten bayagi bagiran da oldugu icin arkadan 5-10 dakikada cikmak gerekiyor, 15 dakika sonra insanlar ciksin diye su basinda oturan kadrolu asker bir soguk su dalgasi basiyor vanadan. Bu nedenle kabine girince ilk yapilacak sey kurnayi doldurmak.

Önemli bir nokta hamama girerken cüzdan, pasaport vs. gibi seyleri kesinlikle soyunma odasinda birakmamak. Zaten bunlarin askerlik boyunca en emin olduklari yer bir kesede boyunda tasinmalari. Kese su gecirmez oldugu icin onu da kabine almanin mahsuru yok. Hamam cikisi rahatlamis bir sekilde dis fircalama, postal boyama vs. saat 2300 gibi de yatis.

Günü cavusun banyo sirasinda beklerken anlattigi bir fikra ile kapatalim: Erzurum’un bir dag köyünde insanlar hic ayna görmemisler. Cobanin biri sürüsünü otlatirken bir gün bir ayna parcasi buluyor, bakiyor „benim 2 yil önce kaybolan kardesim buradaymis!“ diye seviniyor. Eve getiriyor ayna parcasini, karisi kocasi yatinca aynaya bakiyor, o da kendini daha önce görmemis aynada, görünce „kocam beni bu sillikla aldatiyor!“ diye basiyor yaygarayi. Ertesi gün solugu kadida aliyor, elinde ayna parcasi, olayi anlatiyor, kadi dinledikten sonra „kocam beni silligin tekiyle aldatiyor“ hikayesini aliyor aynayi eline, evirip ceviriyor, sonra bakiyor, tabii kendini görüyor. „Yahu hanim“, diyor „bu silliktan cok ibneye benziyor“.

Gün 5 – 6 Ocak 2010

Saat 0530’da, normalden 45’ önce kalkis. 0645’te yemekhâne önünde ictima ve akabinde kahvalti (kasar, tereyagi, bal, süt ve gofret). 0720’de tabur ictima alaninda toplanma, 0730’da her zaman oldugu gibi mintika temizligi. Akabinde talim alanina uygun adim mars. Tekrar tören talimlerine devam, iste düz gecis, protokole gelmeden beyaz flama hizasinda eller öndekinin omuz hizasina kalkarak sallanmaya baslanacak, kirmizi flamadan itibaren diger kirmizi flamaya kadar kafalarla komutan takip edilecek vs. Ayrica bu sefer masada ant provasi da yapildi. 0840’tan 0900’a kadar 20 dakika cay ve ihtiyac molasi verildi. Böyle hep cay molasi yaziyorum, „caylar sirketten“ degil tabii, bardagi 25 kurus. Parasindan ziyade ilerleyen günlerde bardak bulunmamasi, su siselerinin bicakla kesilip alt yarilarinin bardak olarak kullanilmasi türü dertler ortaya cikacak.

Neyse, 0900’da tekrar toplandik, uygun adim alay ictimaya, yani tören sahasinda büyük prova yapacagiz. Bütün takimlar, bölükler sira sira dizili… Bize gene de sira gelmedi. Saat 1000 gibi bizim ve bizden önceki mangayi alarak mecburi banyoya götürdüler. 1030’da banyoya geldik ama biz tabii dün aksam geldigimiz icin kapida beklemekten baska bir sey yapmadik. 1130’da tören alanina döndük, tekrar siraya girdik. Protokolde bölük komutani duruyor, biz de sürekli önünden geciyoruz. 4 sira uygun adim gecerken protokole en yakin siranin ileri bakmasi, diger üc siraninsa kafalari cevirerek komutani takip etmesi bazilarina cok zor geliyor anlasilan ki bölük komutani resmen zivanadan cikti. Durdugu yerde avazi ciktigi kadar bagiriyor, „bana bak banaaa!“ ya da ilk sirada da bakan birine „ne bakiyorsun?!“ diye. Neyse bu sekilde önünden gecip alanin yan girislerinden birinden tekrar girdik, ikinci defa gectik, zaten ögle yemegi vakti oldu.

Ögle yemeginde arpa corbasi, ispanak, bulgur pilavi ve kafa basi 6 tane ufak tulumba tatlisi var. 1330’da ictimaya kadar bosuz sonrasinda. Ictima sonrasinda –evet bildiniz– tekrar alay tören sahasina, 1400-1600 arasi tören provasi. Uygun adim atamayanlar arka siralara, gözden irak konumlara aliniyorlar, yerleri degistiriliyor vs. 1600’da konferans salonuna geciyoruz, alay komutani kurmay yarbay C.Ö 45 dakikalik bir konusma yapiyor. Cikista hava kararmis, biz tabii acemi askerler olarak herkes karman corman bir halde bölügünü ariyor. Neyse bir sekilde bagiris cagiris bulduk, 1800’de aksam yemegi, 1930’a kadar gene serbest. 1930’da ictima, yemekhânede komutan saati. Konusulan konular ast-üst nedir, amir kime demir vs.

Sonrasinda gene klâsik temizlik, postal boyama vs. Yarim saat de telefon görüsmeleri ile geciyor, 2200 gibi yatiyorum.

Gün 6 – 7 Ocak 2010

0530’da kalkis ve tras. Bu defa kafayi da kaziyorum. Bilenler bilirler, askerde kafa kazimak yasak, kafa kazimaktan gectim, 3 numara bile yasak. Uzman cavuslardan biri bu hâlimi görünce zaten söylüyor, ben de „hep böyleyim“ diyorum, ki yalan degil. O da „demeyesin dönünce Y. uzman benim askerde kafami cascavlak etti!“ diye karsilik veriyor saka yollu. Yasak olmasinin nedeni sonradan ögrendigim üzere eskiden kafa kazitmanin bir ceza uygulamasi olmasi. Neyse, akabinda standart prosedür, yemekhâne önünde sayim, kahvalti (kutu visne receli, kutu beyaz peynir, 5-6 zeytin, cay). 0730’da ictima alanina geliyoruz, tam 1 saat ayakta bekliyoruz. Askerde zaten herhalde hesaplamis olsam 21 günün rahat bir haftasi bekleyerek gecmistir. Bekleye bekleye gelecegimiz yer de 0830’daki mintika temizligi.

0900’a dogru gene alay tören alanina uygun adim, 1130’a kadar tören provasi. Bugün artik son gün oldugu icin tam anlamiyla gören prova ediliyor, yani masalar gelmis, örtülü, silahlar dizilmis vs. Sirasiyla 3 defa komutanin önünden geciyoruz, arada adimlari uyduramayanlarin manga numaralarini alip yerlerini degistiriyorlar. Sirada beklerken yapacak bir sey yok tabii, kisik sesle muhabbet ediyoruz. 1140’ta buradan cikip gene uygun adim tabur ictima alanina, 1220’ye kadar serbestiz, 1230’da da ögle yemegi (tavuk corbasi, nohutlu pilav ve mandalina).

1315’te ictima, 1400’e kadar gene ayakta dikiliyoruz, sonra –evet nasil da bildiniz?- tekrar uygun adim gören alanina. Bu sefer tabur degil, alay komutani geliyor ve tören bir defa daha bastan sona prova ediliyor. 2 defa yemin provasi yaptik, 3-4 defa yürüyüs provasi. Numaralari alinanlar ictimada ayri bir grup olusturmuslardi, onlari baska bir yere, arka siralara dagitiyorlar. Alay komutani da bazi degisiklikler yapiyor. 1640’ta prova bitiyor, oradan bavullari biraktigimiz depoya gidiyoruz, bavullari aliyoruz, 1700’de bavullarla birlikte kogustayiz. Normalde carsi izni sadece hafta sonu, fakat yemin töreni oldugu icin Cuma ögleden sonrayi da katiyorlar bu hafta. Bavullari Persembe’den alisimiz o yüzden.

1730’da aksam yemegi (corba, tas kebabi benzeri bir yemek, kafa basi 60g paketlenmis tahin helvasi – tabii yemeyenlerinkini toparlayanlar icin gecerli degil bu miktar). 1930 ictimaya kadar kogustayiz, hafif siyasi muhabbet dönüyor ama bizim karsi kogus gibi degil. Bu koguslar arasindaki farklar ilginc, bizim kogus,daha ziyade tavuklardan olusuyor, saat 2100, bilemediniz 2200 gibi yatiyorduk. Karsidaki kogus ise her gece, ama cidden her gece Türkiye’yi kurtariyordu, en az saat 1-2, artik muhabbetin siddetine göre.

Neyse 1930 gene ictima, akabinde yemekhânede komutan saati. Girdikten biraz sonra belirli isimler okunuyor, arada benim de ismim var, “nedir ne oluyoruz?” derken disari cikiyoruz. Megerse kötü bir sey degilmis, bütün yüksek lisans ve doktora sahibi askerleri toplamislar. Tugay komutanligina gittik, orada isim, soyad, üniversite, meslek vs. kaydi yapildi, herhalde gün olur, ihtiyac olur diye. Planlamadan sorumlu kidemli üstcavus ile biraz sohbet etme imkâni bulduk. Bu asamada askerin “her isini kendi yapmasi” durumu da tekrar kendini gösterdi. Mesela bu üstcavus topcu, topculuk konusunda gayet bilgili ve becerikli, fakat isi planlama. Dahte’lerin bütün egitim programlarini, 3 haftalik plani o yapiyor. Sonucta güzel bir deneyimdi, en azindan cevre edinmek acisindan.

Cikista direk kogusa geldik, 2130 gibi tekrar bir banyoya gittik. Erken gittik tabii ilk turda girebilmek icin ama yarim saat kapida bekledik sirada, 2200’de acildigi icin. Öte yandan sonradan bunun gerekli olmadigini da ögrenecegiz, 2230 gibi gitmek aslinda daha mantikli, ilk yiginti yikanmis cikmis oluyor, rahat rahat isini görüyor insan. Neyse bizde gene sol duslarin hepsi cavus vs. tarafindan tutulmustu. Ilk girdigim kabinde musluktan sicak su gelmedi, ciktim, baska birine kapagi attim, orada geldi de yikanabildim. Akabinde biraz telefonla konusma, biraz gazete okuma derken saat 2315 gibi yatis.

Gün 7 – 8 Ocak 2010 Yemin Töreni

Tören sabahi kogus nöbeti var benim, 0200-0400 arasi, berbat bir saat haliyle. En güzel nöbetler ya 2000-2200 ya da 0400-0600, yani uykuyu fazla bölmeyen nöbetler. Haliyle üniformayi da giyip cikarmak gerekiyor 2 saat icin. Neyse 0145 gibi benden önceki arkadas kaldirdi nöbete. Daha önce de vurgulamisimdir, bize cok iyi davraniyorlar diye. Örnegin ben 0200-0300 arasinda yanimda getirdigim bir kitabi okudum, nöbetin yarisi öyle, yarisi da karsi kogusun nöbetcisi ile muhabbet ederek gecti. 0350 gibi benden sonraki arkadasi kaldirdim, kendim tras olmaya gittim, 0420 gibi gene yattim. Bir saat uyudum, uyumadim, kalktim tabii gene. 0615’te yemekhâne önünde ictima, 0630’da kahvalti (peynir, 6-7 zeytin, kutu sarellemsi bir cikolotali krem, haslama sosis ve cay). 0715’te ictima gene, herkesin kiyafetine, sacina sakalina bakiyorlar. Postallar boyali mi diye kontrol ediliyor, ne de olsa tören günü. 0830’a kadar herkese izin verdiler, üstümüzü basimizi düzeltelim diye. Asagidaki gibi bir sey olmasin yani:

Bu arada bugüne kadar sürekli bir tehdit “yemekhânede yemin etme”, askerde asagilayici bir olay anlasilan. Mütemadiyen yürüyemeyenlere, uygun adimi beceremeyenlere vs. Söyleniyor. Herkes tören alaninda sasaali bir sekilde and icerken sen yemekhânede basinda bir subay catal kasiga yemek edeceksin. Yani 21 gün askerlik icin pek kimsenin umurunda olmasa da hos da bir sey degil. Öte yandan asagida da okuyacaksiniz, yemekhânede yemin ettirdiler bize en sonunda, orasi da ayri bir ironi.

Tören alanina yola cikmadan “cesaret edemeyen, ben yapamayacagim diyen vs. var mi?” diye soruldu ve ilginc bir sekilde bizim mangadan da 2 kisi olmak üzere yaklasik 10 kisi cikti. Bu arkadaslari kenara cektiler ve bölük binasinin yaninda bir masa üzerinde ayrica yemin ettirdiler. Yazik tabii, 21 gün de olsa tören alanini tecrübesi güzel ve yasanmasi gereken bir sey. Bizler her ne kadar “savas cikarsa kadinlardan önce askere alinacaklar” kategorisinde olsak da tören ortami eminim herkesi etkilemistir.

0930’da uygun adim gören sahasina yürütük, 1000-1100 arasinda da tören vardi. Bizim ülkedeki askere olan duygusal bagimlilik olgusu yillarini yurtdisinda gecirmis ve sivil-asker ayirimini cok farkli bir sekilde izlemisler icin son derece etkileyici ve sasirtici. Biz böyle ictima alanindan ciktik, takim olarak yürüyoruz 4 manga, uygun adim, yürürken de avazimiz ciktigi kadar bagiriyoruz “vatan sana canim feda vs.” diye. Kislanin ici, bilhassa tören sahasi tarafi sivil kayniyor, törene gelenler. Bizim gelisimiz duyulunca bir sürü tanimadigimiz insan yol kenarina üsüsüyor, ellerinde fotograf makineleri, kameralar bizi cekiyorlar. Zannederim ne kadar “sivil” kafali olsa da insan, öyle bir ortamda etkilenmemesi mümkün degil. Hani biraz daha verseler coskuyu “ilk emirle savasa” deseler kimse “ben gitmem” demeyecek.

Tören alaninda siramiza giriyoruz. Sira tabii provalardan da belli oldugu icin anne-babama stratejik olarak beni görebilecekleri tribün yerlerini söyledim. Bakiniyorum bayagi ama göremiyorum onlari. Bando takimi giriyor, pesinden tören alayi. Bizim cavus da tören alayinda, zaten bir gün önceden tören kiyafetini cikarmisti. Bando takimi hakkinda söyleyecegim sey trompetlerin maalesef biraz catlak ses verdikleri, ki bence törenin tek olumsuz yani da buydu. Akabinde alayin bagli oldugu tugayin komutani tuggeneral geliyor, törendeki en rütbeli asker o. Sirasiyla bütün tribünlerin önünden gecip el salliyor, zaten sonra bir defa daha sahit olacagimiz üzere gayet pozitif biri, en azindan biraktigi izlenim öyle. Tören hakkinda cavusumuz “veriyorlar damardan, kimsenin gözü kuru kalmiyor!” demisti, hakikaten öyle. Son derece icli bir sesle Canakkale savasindan mektuplasmalar, kahramanlik destanlari… Sancagin girisi, cikisi. Arada 117. dahte döneminden ilk kayit olan er ile 331. dönemin ilk erine bu kadar hevesle askere kostuklari icin ufak hediyeler veriliyor ve onlar adina alayin yas kütügüne plaket cakiliyor. Dahte temsilcisi ile “normal” er biraz “baba-ogul” kivaminda gözüküyorlar aralarindaki yas farki nedeniyle ama olsun…

Gelelim and icme kismina, ki bizim törende asil hadise buydu. Normalde cikiyorsun sira sira, masanin yanina geliyorsun, komut üzerine selam veriyorsun, masaya dönüyorsun, “silah ve arkadas tut” emri üzerine hafif öne egilip bir elini bayrak serili, üzerinde silah catilmis olan masaya, digerini önündeki arkadasinin beline koyuyorsun. Bu konumda tabur komutani binbasinin mikrofondan okudugu andi bagira bagira tekrar ediyorsun. Birkac gün önce askerin andini herkese basili olarak dagittiklarindan hâlâ ezberimde (her satir ayri ayri bagiriliyor):

Barista ve savasta
Karada
Denizde ve havada
Her zaman ve her yerde
Milletime ve cumhuriyetime
Dogruluk ve muhabbetle hizmet
Ve kanunlara
Ve nizamlara
Ve amirlerime itaat edecegime
Ve askerligin namusunu
Türk sancaginin sânini
Canimdan aziz bilip
Icabinda vatan
Cumhuriyet
Ve vazife ugrunda
Seve seve
Hayatimi feda eyleyecegime
Namusum üzerine
And icerim.

Askerin andi bu. Tören alaninin arkasinda zaten böyle 20m’lik kocaman bir tabelada da yaziyor. Fakat nasil olduysa bizim binbasi bu andi okurken, daha dogrusu muhtemelen ezberden söylerken “namusum üzerine” kismini atladi, “…feda eyleyecegime and icerim” diye söyledi, biz de tekrar ettik. Yani biz askerlik andimizi namusumuz üzerine degil, öylesine ictik. Baskalari askerlik andini tutmazlarsa “namussuz” olacaklar, bize bir sey olmayacak :o)

Bu haliyle isin girgiri, kimse bozuntuya vermedi, o sekilde uygun adim sirayla yerimize döndük. Tabii o kadar önemli degil saniyoruz, fakat cok önemliymis. Tören bitti yemin kismindan sonra, daha once defalarca prova ettigimiz üzere yürüyerek ciktik tören sahasindan, gene etrafta insanlar dolu. Ilk defa babami görebildim.

Biz yemin töreni bitti, ögleden sonra izinliyiz diye hülyalara dalmaya hazirlanirken bizi manga manga uygun adim yemekhâneye soktular. Yemekhânede masalar birlestirildi, üzerlerine tüfekler konuldu, üstegmen geldi, bagira bagira tekrar okudu andi, biz de ayni yemini bir kere daha, bu sefer namusumuz üzerine ettik. Yani bizi 1 hafta “bakin sonra yemekhânede yemin edersiniz haaaa!” diye korkuttular, en sonunda basimiza geldi.

Isin ilginc bir yani terhisten birkac gün önce aldigimiz tören videosunu evde seyredince cikti. Tören videosu montajlanmis ve biz de gayet güzel bir sekilde namusumuz üzerine yemin etmisiz tören alaninda.

Her neyse, bu fasildan sonra evci cikacaklar, yani Cuma öglen-Pazar aksam arasinda disarida kalacaklar ictima alaninda ayrildilar. Koguslara ciktik, sivil kiyafetleri giydik, bavullari kogusta birakiyoruz. Carsi kâgidimizi aldik, nizamiyenin girisine. Orada “veli” ile birlikte bir de evci kâgidi imzalaniyor, akabinde ilk nizamiyeden cikisi Cuma günü ögle saatlerinde gerceklestirdim. Gectigimiz Cumartesi araba ile Antalya’dan dogrudan nizamiye kapisina geldigimden Burdur’u ilk defa görecegim bu haftasonu.

Gün 8&9 – 9&10 Ocak 2010 – Burdur’da ilk haftasonu

Burdur tipik bir Anadolu sehri. Büyük ölcüde askeriye sayesinde servis sektörüne bagimli halde hizmet veriyor. Demirel’in kariyeri Burdur’un komsusu Isparta’ya yaramis deniyor hep. Ben Isparta’ya da gittim, lâkin o kadar fahis bir fark görmedim. Cuma günü Burdur müzelerini gezdik ailece. Tas Oda’ya, Bâki Bey Konagi’na gittik. Tas Oda’daki müze görevlisi son derece canayakin ve misafirperverdi. Ayrica burada Burdur yakinlarinda bulunan mamut kemikleri de sergileniyor, gayet ilgi cekici. Burdur’un bir de müzesi var, ona önümüzdeki haftasonu gidecegim.

“Burdur’un kültürel ve turistik nesi var?” diye merak ediyorsaniz Kültür ve Turizm Bakanligi’nin Burdur sayfasi gayet derli toplu bilgli iceriyor.

Ulu Camii etrafinda kurulan pazari gezdik. Burasi da büyük sehir cocuklarinin hayatlarinda pek göremeyecekleri tipik bir Anadolu pazari. Burdur’un bu bölümü ve Ulu Cami’nin arkasindan inilip cay gecilince girilen Demirkazik mahallesi bozulmamis, biraz iyimser bir bakisla 100 yildir degismemis bile denebilir, zaten SIT alani ilan edilmis. Cuma gününün ikinci yarisi bu saydigim yerleri yaya bir sekilde yürüyerek gecti.

Cumartesi nispeten sakindi, otele gelen bir tur sirketi Burdur cevresindeki görülmeye deger yerlere kafa basi yanlis hatirlamiyorsam 60 YTL’ye tur düzenledi. Ben tabii örnek asker, inzibat gelir de bulamazsa vs. diye katilmadigimla kaldim, sonra da pisman oldum. Inzibat hikâyesi cünkü apayri bir sekilde basimizi yakiyordu. Cumartesi günü Burdur’da kitapci aradim. Maalesef sehrin bence önemli eksikliklerinden biri iyi ve büyük kitapci. Ilk etapta bulabildigim daha ziyâde kirtasiyelerin cok az sayida kitap da satmalari oldu. Sonra sora sora iki tane ufak kitapci buldum: Öykü Kitabevi ve Eylül Kitabevi. Öykü kitabevinin daha sahafimsi bir havasi var. Oralarda 2 saate yakin vakit gecirebildim, bayagi da kitap aldim. Kültürel bir diger etkinlik sinema, Burdur’da Oscar sinemalari var.

Burdur’un benim gördügüm ve cok hosuma giden bir özelligi de kadinlarin is hayatinda fazlasiyla etkin olmalari. Dükkanlarda calisanlar sürekli kadinlar, gayet misafirperverler. Kadinlarin “ev hapsinde olmamasi” sehrin hem ekonomisini eminim cok olumlu etkileyen bir unsur, hem de cehresini son derece degistiriyor.

Kis mevsiminde Burdur’un olumsuz yanlarindan biri muhakkak havasi. Belediye’nin dogal gazi tavsiye etmesine ragmen hâlâ pek cok yerde –kötü kalite- kömür yakiliyor. Cuma ve Cumartesi aksamlari hava bogazimizi yakacak derecede kötüydü, dolayisiyla bilhassa rüzgâr olmayan günlerde, hele gecelerde cikip da bir dolasmak pek mümkün degil.

Pazar günü ögle saatinde annemleri yolcu ettim, 1700’de nizamiyeden girmis olmam gerek. Yarim saat bir internetcide gazete okudum. Bu arada internet demisken, ben bu asamada henüz askeriyede bizim de kullanabilecegimiz bir internet salonu oldugunu bilmiyorum. Sonradan ögrenecegim, bir daha da Burdur’da baglanmayacagim, cünkü Burdur’un en hizli internet baglantisi tartismasiz kisladaki baglanti.

1330’da Yahsi Bati’ya girdim sinemada, pek begenmedim. Belalti vs. olmasindan ziyade espriler zorlama geldi. 1600 gibi nizamiye kapisindan girdim, kontrol edildim, yanimda ilac vs. getirdim mi diye. Kogusa gidis, sivil kiyafetleri cikar, arada telefon karti al darken 1800’de ictima oldu, yemegi carsida yemis oldugu icin istemeyenler ayrildilar. Aksam yemeginde yayla corbasi, türlü, soguk makarna salatasi ve mantalina vardi. 1900’da bavullari topladik, depoya götürdük, 1930’da yatip kitap okudum, 2100 gibi de uyudum. Öksürüyorum, burnum akiyor.

Gün 10 – 11 Ocak 2010

0530’da kalktim, bütün gece sürekli öksürdüm. 0600’ya kadar tras, tuvalet, giyin, yatak topla… 0630 yemekhâne önünde ictima, kahvalti (beyaz peynir, sucuklu cirpilmis yumurta, tereyagi, visne receli, cay). 0730 gibi ictima oldu, uygun adim alay ictima sahasina, Pazartesi oldugu icin. Istiklal marsi okundu, haftanin programindan bahsedildi biraz (nisancilik egitimi ve konferanslar), ve ilginc bir de olay anlatti binbasi. Nöbetteki erlerden biri silahini kurcalarken namluda mermi kaliyor. Oglan silahi arada arkadasina da dogrultmus saka yollu, sonra tetik düsürmek icin havaya cevirip tetige basinca güm tabii. Düsünmek bile istemiyor insan, arkadasina dogrultmusken tetik düsürseydi ya diye.

Bu konu normalde gazetelerde okudugumuz ve askere kizdigimiz pek cok olaya da bundan sonra farkli bakacak olmami sagliyor. Askerde gördügüm seylerden biri zaten kesinlikle normal hayatta eline silah verilmeyecek, elindeki silahin ne gibi seylere yol acabilecegini kavrayamayan sürüyle adam oldugu. Bu normal askerligini yapanlar kadar bizim grup, yani dövizle askerlikciler icin de gecerli. Dolayisiyla askerde olan bir sürü yaralanma, “arkadasini vurdu vs.” kabilinden olayin aslinda yeterli olgunluk ve zeka seviyesine ulasmamis insanlarin elinden ciktigini düsünmeye basladim.

Örnegin bu nöbetteki olayin –Allah korumus ama- kötü bittigini düsünelim. Silah arkadasinin üzerine dogruluyken tetik düsürüyor oglan, nöbet arkadasi aninda mevtâ tabii. Bu haberin gazetelere nasil yansiyacagini, hangi türlerde yorumlanacagini ve nasil tepkilere yol acacagini tahmin edebilir herkes.

Buna benzer bir olay gectigimiz ay olan ve bayagi tartisilan el bombasi olayi. Uzman cavuslardan biriyle bir mola esnasinda konustuk bu konuyu, uzman cavus da gayet makul bir sey söyledi: “niye atmamis bombayi elinden? Ben olsam atardim.”. Hakikaten erin eline pimini cekip bomba veren komutani kadar erin bombanin patlayacagini bile bile elinde tutmasi ve akabinde ölmesi ilginc bir detay. Allah rahmet eylesin tabii, kesinlikle de büyük konusmamak gerek, ama siz elinizdeki pimi cekilmis el bombasini daha fazla tutamayacaginizi bilseniz ne yaparsiniz?

Neyse, söz konusu oglan (mermiyi atan) mahkemeye verilmis, olay tabii mermiyi bosa harcadigindan ziyade yarattigi tehlike. Dolayisiyla “merakla silahi kurcalamayin!”, binbasinin verdigi tavsiye bu. Bu tavsiyesinin de “insanin basina ne gelirse ya meraktan, ya ya*aktan” özlü sözü ile altini ciziyor. Gülüsmeler…

Arada yan mangadan biri seker hastaligi nedeniyle cürük cikiyor, yani askerligi bitiriyor.

Buradan tören gecisi ile cikip tabur ictima sahasina geldik, bazi mangalar banyoya gitti, biz silah almaya. Herkes birer egitim icin tutulan G3 piyade tüfegi aldi. Tüfekler nispeten eski, 1987 üretimi. Teknolojinin kendisi 1950’li yillardan kalma. Egitim tüfegi olduklarindan biraz da bakimsizlar. Alman menseli bu “Heckler & Koch G3” tüfekleri hakkinda wikipedia’da oldukca etrafli bir sayfa var. Tüfekler lisansla Makina Kimya Endüstrisi Kurum tarafindan Türkiye’de üretilmisler. Eski vs. olmalarina ragmen bu tüfekler hâlâ standart silahlar bizim piyadelerde. Zaman zaman okudugumuz “tutukluk yapti” denen tüfekler bunlar yani. Buna ek olarak kalesnikof da kullaniliyormus doguda. Gene wikipedia’da yazdigina göre 2012’den itibaren Mehmetcik-1 adi altinda bizim ordu da gene MKE tarafindan üretilen bu tüfegin hayli modern bir modeline (Heckler & Koch 416) gececek.

Tüfegin özelliklerine gelince. Askerlik boyunca 2 seyi ezberlememiz istendi, bunlardan biri askerin andi, digeri G3 piyade tüfeginin özellikleri. Inekligimden degil, hem bu konulara meraktan, hem de can sikintisindan ezberledim. Bu konulara merakliysaniz bu arada tavsiye edecegim bir sey de kantinde satilan ve emekli topcu binbasi Hüseyin Tasyürek tarafindan yazilmis olan Askerin Bilgi Defteri. Askerlik hizmeti sirasinda ögrenilmesi gereken ne varsa var bu kitapta. Tabii 21 günler icin degil, normal askerler icin. Fakat baska yerde bu sekilde bulunulmayacak, derli toplu etrafli askeri bilgiler iceriyor. Ayrica ufak boyutu sayesinde cebe de giriyor, sagda solda beklerken cikarilip misal bizim ordumuzda nasil tanklar var veya gece taarruzu nasil olur okunabilir. Her neyse, G3’e dönelim, aklimda kaldigi kadariyla, talim alanlarinda levhalarda da bulunan bilgileri yaziyorum:

G3 7.62mm capinda, tek erin hafif ve temel muharebe silahi. Görerek ates edilen, yatik mermi yollu, sarjörle dolan, igne ile ateslenen, barut gazinin geri tepmesi ile yari otomatik veya otomatik olarak kullanilabilen temel piyade silahi. 

Bu ana tanimdan sonra silahin teknik özellikleri (tesirli ve azami menzili, agirligi, merminin cikisi, otomatik atimda dakikadaki atim hizi vb.) ile kabiliyetleri (dürbün takiliyor, manevra fisegi atiyor vs.) var.

Silahlar hakkindaki en önemli iki nokta ise

a) bosta dahî olsa hicbir zaman baska birine dogrultmayacaksin
b) normal hallerde daima emniyette duracak

Tüfeklerle 0930’da egitim sahasina geldi, 45 dakikalik bir sürede tüfegin tanitiminin oldugu levha önünde bu yukaridaki bilgiler islendi. 1015 gibi silahlari talim alanindaki istasyonda biraktik ve uygun adim 19 Mayis konferans salonuna dogru yola ciktik. Bu salon 29 Ekim salonundan daha ufak, ancak daha önce de bahsettigim üzere kapali devre yayin sayesinde orada olan biteni izlemek mümkün. Bugünün konusu: Din ve laiklik. Asagidaki karikatür sanirim konferans ortamini iyi özetler.

Buradaki tavir sadece büyük salonda, yüksek rütbeli subaylarin sundugu konferanslarda yoktu, onun disinda her konferans uyumak icin bir firsat ve hakikaten askerlerin yaridan cogu (ben de kismen dâhil olmak üzere) uyuyor. Din ve laiklik konulu konferansta da degisen bir sey yoktu. Üstüne üstlük kapali devre yayin nedeniyle isiklar da sönüktü, iyice bir uyku bastirdi. Konunun islenisi da haliyle 18-20 yasindaki erin beynini yikama seviyesinde oldugu icin 15 dakika sonra baslar öne düsttü.

1215’te ciktik, yemekhâneye. Ögle yemeginde mercimek corbasi, patatesli börek, tas kebabi, cacik ve elma vardi. Ben yemedim, dogrudan internet salonuna (resmi adi bilisim merkezi) gittim. Burada toplam 60 civarinda bilgisayar var, haliyle yiginti oluyor. Biraz bahsetmek gerekirse, tipik internet kafe tarzi bir ortam. 25 kurus karsiliginda isim, bölük vb. bilgileri yazip imza atiyorsunuz. Yarim saat süreniz var, daha uzun gerekiyorsa bittikten sonra cikip tekrar siraya girmek lazim. Yukarida da dedigim gibi en hizli internet Burdur’da burada. Benim isim zaten olmadi, fakat düzenli olarak facebook vs. uyarisi yapiliyor, bu tür sayfalar yasak.

1330’da tabur ictima alaninda ictima, 1400’e kadar bekledik. 1400’te iki manga olarak banyoya gidiyoruz, ben bir gün önce yikandigim ve biraz da hasta gibi oldugum icin yikanmiyorum. Fakat bu önemli degil tabii, sen yikansan da yikanmasan da mangaca gidip bekliyorsun. Banyo sonrasi tabur ictimaya gene, 10 dakika bekliyoruz, sonra talim alanina. Burada gene tüfek egitimine devam edecegimizi saniyoruz ama yanlis.

Malzemelige gidiyoruz, elimize kazma, kürek, tokmak veriyorlar ve talim alanindaki seri barfikslerin dibini kazip sökmemizi istiyorlar. Bu sanildigi kadar kolay bir sey degil, cünkü her barfiks direginin altinda yarim metre kenara sahip bir küp seklinde beton dökülmüs. Kazmayla etrafindaki topragi kazip tokmakla betonu kirmaya calisiyoruz, 10 delikten 3-4 tanesini becerebiliyoruz. Yarin ya biz, ya da baskasi devam edecek ama bu olay askerdeki tipik “cukur kaz – doldur” olayinin bir benzeri. Askerin traktörü var, getirip baglayip cekip devirebilirler, ama hayir, “erat kazsin”. Neyse, cok sikayet etmeye lüzum yok, cünkü defalarca dedigim (ve diyecegim) üzere normal erlerle mukayese edildigimizde halimiz cok iyi. O kadar iyi ki, bizim manganin degil ama baska cavuslardan birinin “21 gün yapayim, 21 gün süründürsünler, raziyim” lafini da buraya sokusturayim.

1700 gibi yürüyerek geri geliyoruz, 1730’a kadar bekledikten sonra yemege (tavuk corbasi, etli pilav, nohut ve tursu). Yemekten sonra gene bilgisayara gidiyorum ama bu sefer dolu. Kantine gidip eldiven aliyorum bir cift, geri gelip uzaniyorum. Sagligim da bozuk, sürekli öksürüyorum, burnum akiyor ve atesim var hissindeyim. Cavusta agri kesici varmis, revir saat 5’te kapandigi icin o anda sadece acil acik. Yarin nasil olacagima göre revire gidecegim belki.

1930’da komutan saati var. Önce G3 tüfeginin tekrar yapiliyor, sonra ertesi gün Egitim ve Doktrin Komutani (EDOK) orgeneral Erdal Ceylanoglu’nun gelecegi belirtiliyor. Bu “teftise gelecekler” olayi ayni alttaki karikatür gibi.

Yani “EDOK’tan komutan geliyor, dolaplariniz düzgün olsun, üstünüze basinize ceki düzen verin, yataklariniz jilet gibi olsun…” deniyor. Bilmiyoruz ki bu EDOK’tan komutan gelmesi aslinda bir sonraki haftaya kadar atilacak. Bizim cavusun bu konudaki yorumu da “onlar derler öyle de, koskoca orgeneral gelip senin dolabina mi bakacak?”. Neyse, soru- cevap fasli da var, ondan sonra 2100’de koguslarda sayim. Akabinde dis fircalama vs. bir arkadastan buldugum paracetemol’ü yutup yatiyorum. 2400-0200 nöbetim var. 2345 gibi benden önceki arkadas kaldiriyor, nöbetten sonra tras olup postallarimi boyuyorum. Saat 0220 gibi tekrar yatiyorum.

Gün 11 – 12 Ocak 2010

0520’de kalkis, giyin vs. derken 0600’da yemekhâne önünde dizilme. Akabinde kahvalti (taze kasar, süt, sarelle, haslanmis yumurta). Bu yemekler hakkinda söylenecek bir sey de yemeyenlerin yemeklerini de alabilme durumu. Yani misal yanindaki haslanmis yumurta yemiyorsa sen rahatlikla 2-3 tane yiyebilirsin. Aksam yemeginde bizim 8 tane puding yiyen arkadasimiz vardi bu sekilde.

Neyse, 0730’da gene ictima sahasina, burada tam 1 saat ayakta dikildik. Daha önce söyledigim ve muhtemelen sonra da söyleyecegim üzere bu askerde dikilme olayi sürekli yasadigimiz bir sey. Ictima alaninda dikil, oradan uygun adim talim sahasina git dikil, gel yemekhânenin önünde dikil… Asagidaki karikatürdeki gibi olay aslinda, ne kadar önemsiz oldugunun vurgusu. Isterlerse aksama kadar dikilirsin yani.

Neyse, bundan sonra silah aldik, tabur ictima alanina gittik. Tabur komutani binbasi geldi, „yataklari yapin, tuvaletler temiz olsun vb“ ögütlerden sonra talim alanina gectik. G3’ü nasil söküp takacagimiz gösterildi. Tüfekteki parcalar pimler ile tutturulmus, bu pimleri cikararak tüfegi 6 parcaya ayiriyorsun. Sirasiyla sökülenler sarjör, aski kayisi ve dipcik, kabza ve tetik tertibati birimi, mekanizma, el kundagi, geriye de tüfegin ana gövdesi kaliyor. Bu parcalar yere bu sirayla diziliyorlar. Mekanizmanin icindeki yaya dikkat etmeli, sert bir sekilde hareket ettirilince takiliyor. Ögrenince nispeten kolay ve eglenceli bir is.

10 dakikalik bir moladan sonra 3 takimi ayiriyorlar, silahlari yere yatiriyoruz. Sonra kosturuyorlar, silahlardan uzaklasiyoruz, emir üzerine geri dönüp hizla silahlari söküp takiyoruz. Bizim takimda 2. olarak bu islemi halledince erken istirahat alan 10 kisilik gruba giriyorum, kalanlar sök-tak islemine devam ediyorlar. 1130 gibi tüfek nasil catilir ögretiliyor. 1215 gibi uygun adim yemekhâneye.

Ögle yemeginden (köylü corbasi, fasulye piyaz, alabalik kizartma) sonra internete gidiyorum. 1310’da cikip telefonla terhis günü beni garnizondan alip Antalya’ya birakacak arabayi ayarliyorum gene geldigim sirketten. 1330’da tabur ictima alaninda ictimadayiz, akabinde gene talim alanina. Ögleden sonra dagil-toplan yapiyoruz. Burada emir üzerine tipik bir „Allah Allah!“ kosusu ile dagilip gene emir üzerine toplaniyorsun. Sonrasinda gene nispeten eglenceli islerden biri ögleden önceki tüfek sökme takma isini yürüyerek ve yatarak yapma. Yürürken tüfegin parcalarini ceplerine koyuyor, palaskana yerlestiriyorsun. Tavsiyem dipcik bölümünü kayisi ile boynuna asman, cok daha rahat oluyor. 1630’a kadar bu sekilde kos, dagil, toplan, yürürken tüfek sök tak vs. Yatarak yapmanin tek kötü yani 0°C civarindaki havada yere uzanmak zorunlulugu.

Bu arada garnizonun fotografcilari da mütemadiyen geziyorlar. Molalarda silahla fotograf cektirdik. 1630’da uygun adim bölükler yöresine dönüs, 1700’de yemekhâne önünde ictima. Saglik durumum biraz daha iyi. 1730’da aksam yemegi (sehriye corbasi, yumurtali ispanak, makarna salatasi, portakal), 1930’a kadar bos. Bir arkadastan gene paracetemol aliyorum. Askere gelirken her ne kadar resmen yasak olsa da yaninda ilac getirmek gerek herhalde, özellikle kisin önemli. Daha önce de dedigim gibi koguslar soguk, soyunup giyindigin yer olan koridorlar daha da soguk. Revir saatini tabii gene kacirdim ama atesime baktirmak icin acile gidiyorum, atesim yok cikiyor neyseki. Biraz telefonla konusuyorum, sonra gene internet, ucak saatimi erkene aliyorum, cünkü 23’ü sabah terhis olacagimizi ögrendim.

1930’da yemekhânede komutan saati var gene, G3 tüfegi tanitimi, askerlik andi vs. derken geciyor. Bu iki bilgiyi sürekli ezberletmeye calisiyorlar, dediklerine göre EDOK’tan gelen komutan bunlari da sorabilirmis. 2030’da koguslarda sayim. Arada dis fircalama, postal boyama vs. derken 2100’de yatiyorum.

Gün 12 – 13 Ocak 2010

0515 kalkis, herhalde ilacin etkisiyle olacak, düne göre daha iyiyim. 0600’ya kadar tras, postal boya, yatak yap vs. 0600’da kahvalti (peynirli sigara böregi, kasar, 3 siyah, 3 yesil zeygin, ufak kutuda tahin pekmez, cay). 0630’da mintika temizligi, ama tabii hava daha agarmadigi icin öyle geziniyoruz. 0700’de silah alimi, 0730’a kadar ictima sahasinda bekleme. 0800’de bölük komutanina tekmil, akabinde uygun adim talim sahasina gidis.

Bugünden itibaren mekanik nisancilik egitimine basliyoruz. Yarim saate yakin silahla saga-sola dönüsler, silahla esas durus, rahat vs. türü bir egitimden sonra 10 dakika mola. Bu esnada yagmur yagmaya basliyor, hava da son derece soguk. Nasil nisan alinir (göz-gez-arpacigin üst silme noktasindan hedefin alt kenar orta noktasina giden dogru), tüfegin isleme prensipleri, sabit ve hareketli hedeflerde nelere dikkat edilmeli, nisan hatalari ögretilen konular. Sonrasinda nisan provasi yapiyoruz, arada bir mola daha var. 1145 gibi silahlari bir sundurma altinda catiyoruz. Hem yagmur, hem soguk herkes üsüdü. Askerin iyi yanlarindan biri bu baskalarinin neler cektigini hissetme hali. Biz iki saat üsüdük, üstümüz basimiz camur oldu, baskalari bu havada dag tas yürüyorlar. 1205’e kadar istirahat verdiler, sonrasinda uygun adim yemekhâneye.

Ögle yemegi iyiydi (mercimek corbasi, sehriyeli pilav, tavuk, mandalina). Askerde, hele de 21 gün yapilan askerlikte bence dikkat edilmesi gereken konulardan biri kilo almamak. Haliyle normal bir askerin fiziksel eforunu sarfetmiyoruz biz, cok cok yaptigimiz günde 1-2 km uygun adim yürümedir. Fakat yemekler fena degil, yemeyenlerinkini de yemeye merakliysan 21 gün icinde göbeklenip dönmek isten bile degil.

Bu nedenle zaten son bir hafta aksam yemegi yemeyi birakacagim.

Neyse, ögleden sonra 3 köse teskil nisan talimi. Ne oldugunu uzun uzun anlatmayayim, fakat olay su: Bizim atis yapacagimiz tüfeklerin gez ve arpacik ayarlari bozuk. Dolayisiyla istedigin kadar keskin nisanci ol, tam nisan aldigin yeri vuramiyorsun. Ve gene dolayisiyla ileride atis da yaparken önemli olan nisan aldigin yeri vurmaktan ziyade bütün atislarinda hep ayni noktayi vurmak. Cünkü bu aslinda hep dogru nisan aliyorsun demek.

3 köse teskile gelince. Burada atici yatarak nisan aliyor, bir arkadasi da 15m ileride bir kasaya yerlestirilmis kâgitta nisan aldigi yeri isaretliyor. Sonra isareti bozuyor, sen (atici) nisan alarak tekrar ayni yeri isaretletmeye calisiyorsun. “3 köse” tabiri de bunu üc defa yapiyor olmandan geliyor. Sonuc itibariyle kâgit üzerinde 3 tane isaretlenmis nokta oluyor, bu üc nokta birbirlerine ne kadar yakinsa, yani teskil edilen ücgen ne kadar kücükse o kadar iyi nisancisin demektir….mi? Degil tabii, cünkü takim calismasinin yapildigi her iste oldugu üzere burada da takim arkadasinin kâgidi oynatip oynatmadigi, dogru yeri isaretleyip isaretlemedigi gibi unsurlar senin göstergeni olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Neyse, ögleden sonra da arada yarim saatlik bir mola disinda böyle gecti.

1630’da uygun adim koguslara geldik, tabii camur nedeniyle binaya girmeden önce hortumla ayakkabi temizlemek gerekti. 1730’da yemekhâne önünde ictima. Burada bir kere daha askerde 1 kisi yüzünden sistemin nasil aksadiginin örnegini bir bölük, yani yaklasik 250 kisi yarim saat 3 kisiyi bekleyerek yasadik. 3 kisi 1730’da yemekhâne önüne gelmeyi beceremedigi icin 250 kisi yarim saat sogukta ayakta dikildi. Kendilerine elbette sevgilerimizi ilettik tesrif ettiklerinde.

Aksam yemeginde corba, haslanmis, salcali patates, pilav ve cikolatali puding vardi. Haliyle yemeyenlerin pudinglerini yüklenen arkadaslar bayagi mutlu ayrildilar yemekhâneden. Akabinde 1930’da komutan saati var, o zamana kadar serbestiz, arada ben internete gittim.

Burdur tipik bir Anadolu sehri demistim. Tipik Anadolu sehirlerinin bir özellikleri de örnegin Istanbul’dan cok farkli bir ezan sesinin olmasi. Gecenin karanliginda taburun yollarinda yürürken ayni anda bir cok camiden baslayan yatsi ezani sesinin de insani son derece etkiledigini belirteyim. Büyük sehirlerde artik kalmamis, yasanmayan bir his.

Komutan saati bayagi eglenceli gecti, bunda konunun (astin üste ve üstün asta fiili taarruzu, yani saldirmasi, dövmesi vs.) yaninda konuyu isleyen uzman cavusun da kalendermesrep biri olmasinin etkisi büyüktü. Diyaloglar da bunun kaniti:

Uzman cavus sorar: Simdi mesela bir arkadasiniz benim ayagima kursun sikti, nedir bu?
Parmak kaldirip kalkan bir erin cevabi: Insanlik hali komutanim!
UC: Nasil insanlik hali yahu? Peki mesela ben bir eri dövdüm, ne oluyor?
Cevap: Hicbir sey olmuyor komutanim.

Baska bir er sorar: Komutanim mesela siz beni dövüyorsunuz, bir arkadasim araya girdi. Sizi tuttu, onun pozisyonu ne oluyor?
UC: Onun pozisyonu misyoner pozisyonu.

Baska bir soru: Komutanim mesela burada 2000 kisi (bütün dövizli askerler) size saldirdik, ne oluyor?
UC: Vallahi dün gece rüyamda gördüm bunu (Kahkahalar). Topluca keserler biletinizi, yapayim, arada kaynarim diye bir sey yok askerde. Yahu arkadaslar, hep mi ben yiyorum sopayi? (Kahkahalar)

Bir gün önceki komutanlik saatinde andi tekrar ederken yanlis okuyan birine cavus “firlama!” dedi diye adam kalkip “ne hakkin var küfretmeye” falan demisti. Isin ilginc yani, bir taraftan hakli, fakat diger taraftan bu tarz adamlara karsi genel cogunlugun askerin yaninda yer almasi. Dolayisiyla 21 gün boyunca hanimevlatligi yapip eften püften seylerden sikayet edenlerin sürekli cogunluk tarafindan susturulduguna sahit oldum, bu cogunluga ekseriyetle ben de dâhildim, inkâr edecek degilim. 1 kisi yüzünden 1 bölügün basinin derde girdigi (cok sükür bizim basimiz derde girmedi ama sistem sonucta bu sekilde isliyor) bir ortamda önce salaklik yapip sonra azar isitince mizmiz edenlere insanin tahammülü kalmiyor hakikaten. Resmen disaridan daha soguk yemekhânede büzülmüs vaziyette üsüyerek oturmus “bitse de gitsek” diye beklerken dikkatsizligi ya da kafasizligi yüzünden sorun yaratan bir adami “firlama” demek yerine anlayincaya kadar dövmek de eminim gene ben dâhil pek cok kimsenin o anda arzuladigi bir seydi.

Neyse bu adam kalkti, “komutanim firlama ne demek, bana firlama dediler” vs. seklinde sikayete basladi. Uzman cavus gayet net karsilik verdi, “söyle bana kim ne zaman dedi, icabina bakayim”. Tabii bu kalkan adam bir sey diyemedi, böyle olunca yukarida dedigim cogunlugun sinirleri daha bir bozuldu, “adam gibi sikayet edeceksen et, bir tarafin yemiyorsa da kalkma ayaga, uzatma” türünden protestolarla oturttuk yerine.

Bu küfür, dayak konusunda birkac sey söylemek gerekirse. Dövizlilere, normal askerlere davrandiklarindan kesinlikle cok iyi davraniyorlar. Sen de kafani önüne egip cibanbasilik etmezsen basina hicbir sey gelmeden, hicbir kazaya veya hakarete ugramadan askerligini rahatca bitirirsin. “Normal” askerlere bizim önümüzde de okkali küfür ettikleri oldu. Kesinlikle hos degil, öte yandan yukarida nöbette silahiyla oynarken ates eden oglan misali hakikaten laftan anlamayan bir sürü adam var. Benim dövizli halimle bile, bizim mangada bile basimin derde girmeyecegini bilsem tekme tokat girismeyi can-i gönülden arzu ettigim bir sürü insan varken bazilarinin dayagi hakettiklerini tahmin etmek zor degil. Sahsen bu kisacik askerligimde edindigim izlenim dayak ve küfrün yari yariya gerekli-gereksiz olarak ayrilabilecegi. Yani atilan dayaklarin yarisinin gercekten gereksiz ve üstlerin laf anlatmadaki beceriksizliklerinden kaynaklandigi, ancak diger yarisinin da tekdir ile uslanmayanin hakki olan kötek oldugunu düsünüyorum.

Bu esnada bir parantez acayim, askerde kesinlikle kavga etme!. Bu basta resmen de söyleniyor, fakat istedigin kadar asabî ol, hicbir zaman sinirlenmeyeceksin ve hicbir zaman askerde kavga etmeyeceksin. Büyük suc, askerligin uzar. Arada bizde de tartismalar, tansiyonun yükseldigi anlar oldu, fakat hep araya girip bu “askerde kavga edilmez, 21 gün suradayiz, su kadar gün kaldi, basimizi belaya sokmayalim” repligi ile durumu yumusatmayi bildik.

Neyse dayak konusunu uzman cavusun sözleri ile bitirelim komutanlik saatini: “Askeriyenin yazili kanunlari var, yazili olmayan kanunlari var. Ben de adam tokatladim, tekmeledim. Burasi askeriye, canim cicimle yürümüyor isler. Adam misal askerden cikinca devlet memuru olacak, nöbette uyurken yakalamisim. Büyük suc. Mahkemeye vermem gerek, ama mahkemeye verirsem hayatiyla oynayacagim. Zaten bu durumda kendi diyor, “komutanim agzimi burnumu kir ama mahkemeye verme ne olur” diye. Mahkemeye verilince askeri cezaevine gidersin, orasi sivil cezaevi gibi degil. Askeri cezaevinde 1 ay yerine sivilde 1 yil yatarim diyenler var.

2045’te koguslarda sayim, 2130’da banyoya gittim. 2220 gibi yattim. Gece de öksürdüm bayagi.

Dayak vs. dedik, agzimizin tadi kacmadan son söz olarak bir asker fikrasi:

Er gece nöbetinde uyuyakalmis, cavus gelmis, bakmis uyuyor. Dürtmüs bir, bizimki hemen firlamis ayaga, “Allah carpsin uyumuyordum komutanim!” demis. Cavusun yaniti: “Allah carpayim diye beni gönderdi zaten!”, sonrasi malum, pata-küte…

Gün 13 – 14 Ocak 2010

0530 kalkis (nasil, sürpriz oldu degil mi bugün bu saatte kalkmam?). Tras, giyinme, postal boyama vs. 0630 yemekhâne önünde sayim, kahvalti (dil peyniri, salam, cay, bir paket findikli kek, 8-10 siyah zeytin). 0645 gibi kahvalti bitti, akabinde gene bir bekleme seansi. Bu bekleme seanslari sirasinda edindigim bir izlenim de Türkiye’de icilen sigaranin herhalde önemli bir miktarini askerin ictigiyönünde. Her, ama istisnasiz her molada ilk sorulan soru “sigara icebilir miyiz?” Neyseki acik havadayiz da benim gibi sigara kullanmayanlari fazla rahatsiz etmiyor bu durum. Fakat sanirim askeriyede nizamiye icinde sigarayi yasaklasalar Türkiye’de sigara tüketimi ciddi sekilde azalir. Bu sadece askere degil, subaylara da özgü, onlar arasinda da fosur fosur icenler dolu.

Neyse, bir süre sonra yakalari indirdik, eldivenleri cikardik, tipik ictima kiligini aldik yani ve tabur ictima alanina gittik. Tabur komutani binbasi geldi. Bu istisnai durumun nedeni koguslardan birinde hirsizlik olmasi. Dövizlilerden birinin 50 avro ve 200 lirasini calmislar. Adam dolapta birakmis parayi, tabii büyük tedbirsizlik ancak gene de son derece nâhos bir durum. Dolayisiyla binbasi “kimse onlar gelsinler bana, paraya ihtiyacimiz vardi desinler, ben cebimden verecegim” dedi, gene vurguladi: Para, pasaport vb. degerli esyani mutlaka daima üzerinde tasi.

Bugün egitim programi degismis, tam gün konferans. Uygun adim konferans salonuna. Birinci konu devlet, millet, vatandaslik bilinci, vatan nedir, vatandaslik sorumluluklari neler; ikinci konu mütareke yillarinda Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulus süreci, Atatürkcülük ve Atatürk ilkeleri. Milli Egitim müfredatinin coskuyla tekrarindan olusan bir iki film gösterildi vatandaslik konusunda. Ilgi ceken bir detay filmdeki cumhurbaskaninin hâlâ Sezer olmasi.

1200 gibi ögle yemegi arasi, yemekte bugday corbasi, kuru fasulye, bulgur pilavi ve sogan var. Yani „kogusun yasanilabilirligini olumsuz etkilemek icin nasil bir mönü olusturuz?” deseler daha iyisini bulamazlardi herhalde: Kuru fasulye + sogan. Yemekten sonra 1330’a kadar bos. 1400’ten itibaren „Atatürk’ün liderlik vasiflari” baslikli gayet güzel bir Atatürk belgeseli seyrettik. 1600 gibi cikis, 1700’ye kadar serbestiz. Ben firsat bu firsat diye revire gittim. Revirde tabii „yarin falan gelme sakin!” nasihati verdiler. Neden? Bugün Persembe. Cuma günü revire gidene 3 gün istirahati dayiyorlar, haftasonunu disari cikmak yerine yatakta gecirmek zorunda kaliyorsun.

Revir deyince, asagidaki karikatürün anlattigi durum fazlasiyla mevcut:

Yani, gereksiz yere revire gidenlerin sayisi bayagi var. Haliyle bu revire cidden hasta olup da gidenlere de yapilan muameleyi olumsuz etkiliyor. Revir muamalesi konusunda daha sonra bir iki sey de anlatacagim, fakat oldukca kötü olabildigini de belirtmekte fayda var. Yani cok da gidilesi bir yer degil revir. Bu tarz ufak tefek seyler icin aksamlari ilac dagitim saati var yatakhânede, saat 1800-1900 arasi. Grip ilaci, agri kesici vs. veriliyor, cok agir bir durum yoksa ordunun kendi ürettigi OR-GRIP ilaci mesela gayet iyi ise yarayan bir ilac. Yani en ufak bir seyde revire kosmanin da lüzumu yok.

Aksam yemegi icin yemekhâne sirasinda beklerken mangaca cikip fotografciya gittik, stüdyoda manga fotografi cektirdik. Sonra yemekhâneye geldik, tabii herkes cikmis. Yemekte etli patates, kizarmis havuc ve karnibahar ile cilekli puding vardi. 1930’da gene bir ictima ve akabinde komutan saati… Islenmesi gereken konu hizmet ve vazife, fakat 45 dakikalik süre sirayla fikra anlatimi ile gecti, fikra deyince de istisnasiz belden asagi fikra dinledik. Basta 2-3 tanesi iyiydi, fakat insan bir süre sonra „bu milletin kafasi baska bir seye basmiyor!” diye düsünmeye basliyor. 2030’da koguslarda ictima, 2100 gibi tekrar bir disari cikip telefonla konustum, 2200 gibi de yattim.

Gün 14 – 15 Ocak 2010

0540’da kalkis, tras vs. 0630 kahvalti, 0700’den itibaren mintika. 0730’da tekrar ictima sahasinda dizilis, 0800’da bölük komutanina tekmil. Buradan uygun adim egitim sahasina, sahaya adimi attik, 15 dakika istirahat verdiler. Sonra dizil, uygun adim konferans salonuna. Fakat burada da programlamadaki beceriksizlikten midir nedir, tami tamina 1100’e kadar bekledik. Neyse en azindan ben de 2.5 saate yakin uyudum iskemlede. Saat 1100’de dilin önemi, Türkce’nin önemi vb. konulu bir konferans basladi. Mehmet Akif Ersoy Egitim Fakültesinden bir ögretim görevlisi tarafindan sunulan konferans da tipik bir hafif 1930’lar esintili Milli Egitim müfredati tekrari olarak gecti ve 1200’de bitti. Uygun adim yemekhâneye, ögle yemegi (ezogelin corba, etli bamya, kuskus, sekerpare, portakal). Bugün Cuma, dolayisiyla yatak takimlari yikanacak. Gecen Cuma ben tabii evci ciktigim icin bunu bilmiyorum, her Cuma yatak takimlari degisiyor, yikaniyor, vs.

1230’da ictima var, ve günün büyük sürprizi: Benimle birlikte bayagi kisinin haftasonu carsi izni iptal. Neden? Gecen haftasonu Grand Özeren oteline inzibatlar gelmis ve otelde bulamamislar. Tam bir rezalet. Olay da su muhtemelen: inzibat geliyor, resepsiyona „bu adam burada kaliyor mu?“ diye soruyor. Resepsiyon oda listesine bakiyor, benim (ve diger arkadaslarin) adim hicbir yerde yazmiyor tabii, odayi tutan babamiz, annemiz. Resepsiyon da artik el insaf, soyadindan da cikaramamis herhalde, inzibat da „bu adam gösterdigi adreste kalmiyor“ diye not düsüyor, sonra carsi izni iptal. Itiraz falan ilk etapta fayda etmedi, fakat sonradan cözülecek sorun. Tabii bu asamada bütün keyif kacti. Gerci 21 gün yapiyoruz, topu topu 2 haftasonu cikacagiz, birinde cikmasak ne olur? Fakat kazin ayagi öyle degil, insan o ortamda disari cikmayi cok farkli degerlendiriyor.

Uygun adim silah aldik, talim alanina. Yatarak ates etmenin incelikleri, tüfek hakimiyet esaslari günün konulari. Yatiyoruz yere, ates eder gibi nisan aliyoruz, cavus arpacik muhafazasinin üzerine bir bozuk para koyuyor, biz de tetik düsürüyoruz. Bozuk para düserse tüfegi salliyorsun, durursa sabit tutuyorsun demek.

1630’da bavullari aldik, koguslara geldik, biraktik bavullari, dogru yemege. Aksam yemeginde corba, hosaf, bulgur pilavi ve etli pirasa var. Bu ilk hosaf yiyisimiz. Yemekhanecilerin söyledigine göre en cok sap hosafta, sonra cay, sonra corba. Yemekten sonra herkes telefonlara kostu, carsi izninden dolayi sikayet eden edene.

Aksam tabii carsi iznim gitmis, acimdan 1930 gibi yattim, kitap okuyorum, zaten saat 0100’de nöbete kalkacagim. Bu esnada bizim cavus geldi, „senin izin isi oldu!“ diye. Megerse tabii biz sikayet edince bütün herkesin anne-babasi oteli aramis, bu nasil rezalet diye, otel de askeriyeye bir oda ve müsteri listesi göndermis. O sekilde biz yirttik, diger otellerde kalanlara ne oldu bilmiyorum.

Gün 15&16 – 16&17 Ocak 2010 – Ikinci haftasonu

Ikinci ve son haftasonumuza geldik. Saat 0700’de kalkis, giyinme ve kahvaltidan sonra 0800’de ictimada toplandik, akabinde nizamiyeden ciktik. Burdur’da gecen haftasonu girdigimiz Oscar pastanesinde simit, karisik tost ve bogazima iyi gelir ümidiyle bol bol balli cay, bir de tabii bayagi bir gazete yüklenip saat 1100’e kadar gazete okudum. Bir kitap aldim, yukari asagi ana caddede 2 tur attiktan sonra ögle tatilinden cikmasini bekledigim Burdur Müzesi’ne gittim. Burdur Müzesi’ne mutlaka gidin. Bilhassa gecen haftasonu oldugu gibi bir tura katilmadiysaniz Burdur’un müzesi size Burdur’un etrafinda ne kadar tarihî yerlesim yöresi varsa, hepsi hakkinda bir fikir ve bilgi edinme sansi sunuyor. Gayet güzel düzenlenmis, ve ilgili bir sekilde gezildigi takdirde rahatlikla 1-2 saatinizi gecirebileceginiz bir müze.

Müze gezisinden sonra yapacak fazla bir sey olmadigi icin de 1430 gibi iceri girdim tekrar. Giriste bayagi kidemli (15 yildan fazla hizmeti olan) bir uzman cavusla bayagi bir süre Türkiye’de petrol ve enerji hakkinda konustuk. Yanimda öksürük surubu ve C vitamini almistim, onlara bir sey demediler. Iceride kitap falan okuyarak vakit gecirdim, saat 2000 gibi de yattim.

Pazar günü de gene 0700 gibi kalkis, bugün hava yagmurlu. Gene kahvaltiya gittik (tereyagi, 1 kalip beyaz peynir, bal, cay ve cirpilmis yumurta). Bogazim nedeniyle 3 bardak balli cay ictim, akabinde masalardan yenmemis 10 kutu bal topladim aksamlari kantinden cay alinca icine atarim diye. 0900’da ciktik, bugünkü planda Burdur Gölü’ne gitmek var. Dört arkadas ilk denemeyi yürüyerek yapiyoruz, gölün bayagi uzakta oldugunu bilmemize ragmen. Burdur’un kömürlü havasina girmeden nizamiye boyunca göl istikametinde yürümek hem temiz hava almak, hem de biraz etrafi görmek acisindan faydali oldu, misal askeriyenin ne kadar büyük bir sahada oldugunu ögrendik. Yalniz tabii 40 dakika kadar yürüdükten sonra yol sormamiz gerekti, tam o sirada bizim sansimiza bir halk otobüsü geldi, biz de firsat bu firsat bindik. Göl kiyisinda, belediye halk plaji dinlenme tesislerinde indik. Henüz tesisler acilmamisti, göl kiyisina indik. Su bayagi cekilmis, ona ragmen göl gözümüze bayagi büyük gözüktü. Gölün yazin muhtemelen cok daha güzel olan bir de kumsali var.

Neyse tesislerin sahibini telefonla cagirdik, geldiler, actilar. Baska bir bölükten bir grup da etlerini alip mangal yapmaya gelmisler. Biz 1100’e kadar oturduk, cay icip gözleme yedik, gazete okuduk. Tesislerin sahibi gölün sularinin 80’lerde yukaridaki asfalt yol hizasina kadar, 90’larda tesislerin hemen hizasina kadar oldugunu anlatti. Buna göre 80’lerden beri göl yaklasik 20m derinlik ve 100m satih kaybetmis demek. Anlattiklarina göre bunun nedeni gölün altindaki fay hatlari. Ciftcilerin gölden su cekmesi diye düsünmüstük, fakat daha önce de söyledikleri üzere Burdur Gölü’nün suyu fazlasiyla kükürtlü, bu nedenle icinde zaten balik da yasamiyor. Belediye tesislerinin isletmecisinin söyledigine göre göl suyu ile ciftcilik yapilmiyor, kendileri göl suyu ile cimenleri sulamislar, cimenler kurumus.

Neyse, saat 1100 gibi kalktik, otobüs duragina gittik. 15 dakika sonra otobüs geldi. Buradan geri dönmüyor henüz. Cendik’e kadar göl kiyisindaki kus gözlemevini ve GSGM Kamp Egitim Merkezi’ni gecerek gittik. Cendik otobüsün son duragi, oradan U dönüsü ile dönüyor otobüs. Sehirde carsi duraginda indik, ben gene sinemaya girdim: Nefes – Vatan Sagolsun. Filmi elbette askerdeyken farkli gözlerle izliyor insan, öte yandan pek de begenmedigimi belirteyim. Sinematografik olarak cok güzel cekimler, gercekten Türk sinemasini misal „Blackhawk Down“ gibi filmler seviyesine getiren bir film olmus. Hikâyenin kendisi de fena olmamakla beraber beni rahatsiz eden üc nokta oldu:

1) Film yeni, bilinmedik bir sey söylemiyor.
2) Film 28 yildir bitmeyen bu savasin nasil bitirilmesi gerektigi konusunda hicbir ipucu ya da cözüm önerisi sunmuyor.
3) Film PKK ve devami örgütler ile olan savasin devam etmesi gerektigini vurguluyor, yani „eski tas eski hamam – en kahraman Türk askeri!“.

1615 gibi nizamiyeden girdim, biraz kitap, gazete vs. okuyup saat 2000 gibi yattim. Gece gene bayagi öksürük nöbeti geldi. Artik kanaatim 1997 üretimi olan yataklar ve yastiklarda yillarca birikmis olan toz, mantar vb. seyler ya da yatakhânede üstü boya ile kapatilmis küfler nedeniyle öksürdügüm. Cünkü bana mi öyle geliyor bilmiyorum, yatakhâneye girince öksürügüm aziyor gibime geliyor. Yorgani attim, biraz rahatladim. Gece de arada uyanarak rahatsiz bir uyku uyudum.

Gün 17 – 18 Ocak 2010

0530 kalkis, tipik yatak yap, postal boya, tras ol, giyin prosedürü. 0630’da yemekhâne önünde ictima. Kahvalti ettik, akabinde tabur ictima alanindayiz. Egitim yapacaklar silah aldilar, bugün bizim mangaca kogus ve tuvalet temizligi siramiz ve bence askerlikteki en sansli oldugumuz gündü.

Ilk giris gününde tuvaletlerin durumunu anlatmistim. Hangi manga ilk olarak tuvaletleri temizledi bilmiyorum, fakat en cok acidigim manga onlardi. Daha sonralari her gün temizlendigi icin tuvaletler fazla pislik birikmiyordu, fakat ilk manga artik bilmiyorum kac günün pisligini de temizledi. Ayrica bu cidden bahtsiz manganin ugrastigi islerden biri de tuvaletleri acmakti. Simdi normal hayatinda her gün dus almaya, camasir degistirmeye alismis biri olarak haliyle yaninda fazlasiyla camasir getiriyorsun, bu tamam. Benim de bavulun neredeyse yarisi külot ve corapla doluydu. Bu camasirlari tuvalette degistirmek zorundasin, buna da eyvallah. Fakat bazi medeniyetten nasibini pek alamamis arkadaslar külotlarini cikardiktan sonra tuvalete atiyorlar. Haliyle al sana mis gibi bir tikaniklik, sonra tasan alaturka tuvaletlerde ugras dur, acacagim diye. Bu konuyu, yani tuvalete külot atilmamasi olayini defalarca vurguladilar. Fakat bizden önce atilmisti, ilk tuvalet temizleyen manga da maalesef tuvalet acmak zorunda kaldi.

Ilginc bir olay da benim basima geldi. Bir gün tuvalete girdim, kapiyi actim, kapadim, kapamamla birlikte geri ziplamam bir oldu, cünkü kapiyi kapayinca kapinin arkasinda asili kirli bir donla yüzyüze geldim. Adamin biri külodunu degistirmis ve kapiya asip gitmis. Hakikaten bazi insanlari anlamak mümkün degil.

Neyse gelelim bize. Bir taraftan temizlik siramiz geldi, fakat bize temizlik yaptirmadilar. Nedeni de Pazartesi olmasi ve henüz bavullarin depolara kaldirilmamis, yani koguslarda yerlerde duruyor olmalari. Bu yüzden önce herkes girdi, bavullari topladi, depoya götürdü. Akabinde bizden atis yapilacak tüfekleri almamiz istendi, bizim manga tüfekleri aldi ve 0940 gibi talim alanina geldik. Burada saat 1200’ye kadar hicbir sey yapmadan, muhabbet ederek bekledik. 1200’de uygun adim yemekhâneye, ögle yemegi (yayla corbasi, palamut izgara, zeytinyagli barbunya, kivi ve tahin helvasi).

1330’da ictima alaninda toplanma, tekrar egitim alanina. Saka gibi ama 1630’a kadar gene bos bos vakit öldürdük. Bu esnada baska bir manga bizim yerimize temizlik yapiyormus, sonradan ögrendik. Sabah atis yapilacak silahlarla geldik, fakat rivayete göre mühimmat, yani cephane gelmemis, o yüzden atisimiz yarina kaldi. 1630’da uygun adim geri dönüp aksam yemegine (ezogelin corba, etli nohut, sehriyeli bulgur, tursu). Bütün gün sadece bos bos dikilmekten baska bir sey yapmadigim icin acikmamistim, yemegi bosverip herkes yemekteyken kolay girerim diye internete gittim, hakikaten de salon bombostu. Cikista kantine ugradim, cay gelmisti, cay alip bir gün önce kahvaltida topladigim ballari atarak balli cay ictim.

1930’da ictima ve komutan saati. Komutan saatinde ikmal subayi basindan gecen bir olayi anlatti. Adam dövizli askerlik yapanlardan birinden bir dolabin tasinmasi icin yardim istemis, bu da yardim etmemis. Bu adam orada kalkip bir de ayaga „ben askere dolap tasimaya gelmedim, askerlik ögrenmeye geldim“ demez mi. Daha önce bahsettigim, bu tarz ukalaliklarda cogunlugun askerin yaninda yer almasi olayi gene yasandi. Ikmal subayi buna „madem askerlik ögrenmeye geldin, andimizi söyle“ dedi, söyleyemedi, G3 tüfeginin özelliklerini sordu, gene tis. Genel olarak burada iste dövizlilere ne kadar iyi davrandiklarini görüyoruz. Normalde bu adamin yemedigi dayak kalmamisti. Hayir, insanlarin genel olarak hayata bakisi da enteresan. At bir el, yardim et, ne olur? Fitigim var, dizim agriyor, belimden sakatim vs. desen kimse senden yardim istemez. Zaten bütün gün üc ögün karsiligi de facto camura salinmis manda gibi dikilmekten baska bir sey yapmiyorsun. Ama böyle lüzumsuz bir yüzsüzlük, lüzumsuz bir sakillik hakim bazilarina.

Neyse dövizlilere farkli muamelele konusu silah atmada da kendini gösteriyor. Cikip da „ben silah atmayacagim“ diyenler var mesela. Sonra ne oldu, atmadan gectiler mi bilmiyorum.

2045’ta koguslarda sayim, akabinde gene klasik aksam isleri, yattim. Bu gece yatak takimlarimi bos yataklardan biri ile degistirdim, yorgani yukari da cekmedim, sirtüstü dik bir sekilde uyumaya calistim, daha rahat ettim gibime geldi.

Gün 18 – 19 Ocak 2010

0540 kalkis, tras, postal temizligi, giyinme… 0630 ictima ve kahvalti (10 kadar yesil-siyah karisik zeygin, patatesli soguk börek, 1 kalip taze kasar ve cay). Buradan ictima alanina, silah alip uygun adim talim sahasina. Cephane de sandiklar icinde geldi, yani bugün atis yapacagiz demek bu. 3 manga beserli gruplar halinde sirayla bir agac cerceveye gerilmis carsafa nisan kâgitlarimizi igne ile tutturduk. Atis yapilan yer daha muhkem ve asil talim sahasi ile irtifa farki var. Yani biz durdugumuz yerden atis yapanlari göremiyoruz, fakat haliyle kus ucusu mesafe belki 10m civarinda oldugu icin onlar yukarida atis yaparken asagisi da bayagi inliyor.

Neyse, atis sirasi gelen besli yukari cikiyor, önce gidip hedef tahtani yerlestiriyorsun. Sonra geri dönüp tahtanin karsisinda yere yatiyorsun, cünkü dövizli asker olarak sen 6 mermi atacaksin, hepsini de yatarak. Uzaniyorsun, basinda kisa dönem askerlik yapanlardan biri duruyor. Sarjör takiliyor, mermiyi namluya sürüyorsun, bastaki komutanin „atis serbest!“ komutu üzerine yattigin yerden pespese 6 mermiyi atiyorsun. Tüfekten firlayan kovanlar da toplaniyor. Zaten heyecanli oldugu icin insan 6 mermiyi nasil attigini da tam anlamiyorsun. En azindan ben bilhassa ilk 2-3 mermiyi nasil attigimi anlamadim. Iste göz-gez, arpacigin üst silme noktasi, hedefin alt kenari, tüfege hakimiyet esaslari, omuz bosluguna yerlestir, iyi kaynak yap, nefes kes vs.vs. bütün bu noktalara dikkat edeyim diye düsünürken bir de bakmissin atmissin 2-3 mermi. Sonra tam „isinmaya basliyorsun“, orada da mermin bitiyor zaten. “Yahu parasi neyse verelim, bir tur daha atalim!” dedik, olmadi :o) . 6 merminin hepsi ayni yerden hedef kâgidini deldiyse cok iyi nisancisin demek. Ben ilk 3 mermide kenar uzunlugu 3-4cm’lik bir ücgen cikarmisim, sonra herhalde isindigimdan olacak son 3 mermi hep ayni yerden. Atis bittikten sonra basindaki asker beyaz bayrak kaldiriyor, sen daha kalkmiyorsun yerinden, yatarak bekliyorsun. Önce sarjörü cikartiyorsun, tüfegi kurup bos tetik düsürüyorsun, kalk emri üzerine kalkiyorsun. Gidip hedef tahtani alip tekrar asagiya iniyorsun, bu esnada bir sonraki besli cikiyor. Asagida komutan hedefte actigin delikleri isaretliyor, atis yaptigina dair imza atiyorsun, bütün olay bu.

Ilginc bir sey bazilarinin nasil nisan aldigi. Ideal durumda herkesin hedef tahtasinda 6 delik var. Gayet saskinlik verici bir sekilde bazilarinin mesela kâgidinda hic delik olmuyor, bazilarinin kâgidinda ise mesela 9 delik oluyor. Yani kendi kâgidini iskalayanlar var, bir de kendi kâgidini iskalamayi birak, yandaki nisan kâgidina ates edenler var. Neden savas halinde askere ancak kadinlara sira geldiginde alinacagimizin acik göstergesi herhalde bu durum.

Hava yagmurlu oldugu icin bir sundurmanin altina giriyoruz, silah sök tak islemi. Burada gayet araya sokusturdugum Hasbi Tembeler’deki cavusu andiran üstegmenin bizimle eglenmesi olayi var. Hasbi Tembeler’deki cavus asagidaki karikatürlerde tanitiliyor:

Sundurmanin altindayiz demistim, silahlari söktük. Üstegmen herkesi sirayi ve hizayi bozmadan disari cikardi. Sol kolunu sag kolunun altindan gecirip sol eliyle burnunu tutturdu herkese. Bu halde herkese „egilin!“ dedi, egilmis halde de „oldugunuz yerde dönün!“. Anladiniz tabii, döndürdü döndürdü, sonra „geri dön silah tak!“ emrini verdi. Tabii bir anda geri dönmeye kalkinca basi dönen bir sürü adam aninda yere yapisti. Ben olayin nereye varacagini anlamistim, o yüzden cok dönmedigim icin geri kosabildim, bütün takimda silahi ikinci topladim. Ilk 10’u disari aldi, 15 dakika istirahat verdi, digerleri söküp takmaya devam ettiler. Bu aksiyona cok sinirlenenler de oldu, fakat gayet tekdüze gecen günlere biraz renk de getirmedi degil.

1200 gibi tüfekleri cattik, uygun adim yemekhâneye, ögle yemegi (ezogelin corma, sehriyeli pilav, patates püreli et, cacik ve 2 tane yerli muz). Yemekten sonra internete gittim, yalniz kapaliydi. 1330’daki ictimaya kadar telefonla konustum, 1400’te uygun adim ictimayi müteakiben talim sahasina gittik. Oradan uygun adim konferans salonuna. Yagmur yagiyor. Yarin gelecek olan EDOK komutani icin prova yapiyoruz. Oturduk gösterilen yerlere, 1500-1630 arasi bekledik oturdugumuz yerde. Arada daha önce bahsettigim tugay komutani geldi, bakti herkes öksürüyor, adamin morali bozuldu resmen.

1630 gibi cikip uygun adim ictima alanina geldik, 1700’ye kadar serbestiz. 1700’de aksam yemegi (iskembe corbasi, buldur, et, portakal). 1800’de ictima alanindayiz, gece egitimi alacagiz. Bunun da sadece adi egitim kaliyor, yürüyerek talim alanina gidiyoruz, orada 1 saat geyik dönüyor, gece egitimi nâmina hicbir sey söylenmeden 1850 gibi siraya girip adi adim dönüyoruz. 2000’de koguslarda sayim var, oraya kadar serbestiz. Iki bardak balli cay iciyorum, ilk nöbet (2000-2200) benim. Bayagi kötü öksürügüm var. Toz vs. konusunda hassassan yaninda eczanelerde satilan basit bir maske getirmen bile cok rahat etmeni (hele de gece yatarken) saglayacaktir. Neyse, 2225 gibi banyoya gidiyorum, meger bugüne kadar 2130’da gelip bosuna dikiliyormusuz. Ilk dalga yikandiktan sonra bayagi bosaliyormus. Arkadan kosturan da olmadigi icin gayet rahat bir sekilde yikaniyorum. 2300 gibi de yatiyorum.

Gün 19 – 20 Ocak 2010

0515’te kalkiyorum, tras, postal boyasi vs. derken saat 0600’da kahvalti (zeytin, kutu beyaz peynir, kutu bal, haslama sosis ve bal). Kahvalti sonrasi ictima alanindayiz, 0730’a kadar mintika vs. ile vakit geciyor, arada silah da veriyorlar. Oldukca ayaz var, her taraf donmus. 0740’ta uygun adim talim sahasina geliyoruz, 0800’e kadar sogukta bekliyoruz. Arada bizi tek er egitim sahasindan (yani asil acemi egitiminin yapildigi sahadan) gecirip gözden irak bir yerde dikiyorlar. Tek er egitim sahasi asagidaki gibi bir yer (tabii sigorta sirketi karismiyor bizde :o) )

Orada da öyle bekliyoruz. 0840’ta tüfekleri catiyoruz, konferans salonuna. 0900-1020 arasinda konferans salonunda bekledik, 1030 gibi en sonunda EDOK komutani orgeneral geldi ve bir „egitim & doktrin“ komutanindan ne bekleniyorsa, nasil bekleniyorsa onu o sekilde söyledi. 1140 gibi bitti bu konferans, neyseki fazla öksürmedim. Bütün konferansin en komik yani bütün kadrolu askerlerin, rütbelilerin hepsi hücum yeleklerini giymisler, migfer takmislar vs. Tam bir göz boyama, EDOK komutani görünce herhalde „adamlar Irak hududunda tatbikati birakip beni dinlemeye geldiler“ diyecek.

Buradan cikip yemekhâneye, ögle yemegi (corba, pilav, Izmir köfte, mandalina). 1330’a kadar serbestiz, 1330’da ictima var gene. 1400’te uygun adim talim sahasina gidiyoruz, 15 dakika aninda sigara molasi. Dizildik, sabah cattigimiz silahlari aldik, yandaki talim sahasina cikiyoruz, oraya giderken katettigimiz 50m’de cok yoruldugumuz icin olsa gerek, bir 15 dakika istirahat daha veriyorlar. Yani uzun lafin kisasi son günler bos bos beklemekle geciyor artik. 1630’a kadar bekliyoruz, muhabbetle zaman geciyor. Bazilari talim sahasinda ne kadar uzaga tas atabileceklerini test ediyorlar. 1630’da uygun adim yemekhâneye. Silahlari biraktik önce, akabinde aksam yemegi (yayla corbasi, yumurtali ispanak, nohutlu pilav, sütlac). Ben ayin 18’inden beri aksam yemegi yemeyi biraktim ama nohutlu pilavi falan mönüde görünce de yesem mi acaba diye düsünmüyor degilim arada.

Gene „bostur“ ümidiyle internete gidiyorum, sonra telefonla konusuyorum. Bu arada ilac dagitim saati geldi, girip 3 tane OR-GRIP hapi aliyorum. 1930’da siddetli bir yagmur altinda komutanlik saati icin yemekhâneye giriyoruz gene. Konu rütbeler. Bu arada „askerin her isi kendi görmesi“ prensibine bir örnek daha yasiyoruz. 5 kisinin isimleri okunuyor, bunlar cikiyorlar. Sonradan ögrendigimiz üzere cikanlarin hepsi elektrik-elektronik mühendisleri. Meger bir telsiz bozulmus, tamir edebilirler mi diye toplamislar. Bu böyle arada sirada olan bir olay degil. Daha ilk günlerde 3 kisi duvarci-sivaci ayrildilar ve yanlis bilmiyorsam askerlikleri bitene kadar siva yapip fayans dösediler. Ilk baslarda bu olay, yani askere gelenlere bu sekilde is yaptirilmasi sacma da gelse bir süre sonra bunun „askerin her kosul altinda kendine yetebilme zarureti“nin bir parcasi oldugunu düsünmeye basladim. Elbette Burdur’dan duvarci cagirip is yaptirabilirler, ama mütemadiyen en kötü hal olan savas halinde her isini kendi halledebilen bir durumda olmasi da lazim askerin.

Bu arada askerligini nispeten rahat gecirmek istiyorsan en iyi is „yazicilik“. Bizim mangadan iki kisi askerligin basinda yazici ayrildilar, ikisi de bütün askerliklerini kapali büroda form doldurarak falan gecirdiler. Yani bizim yaptigimiz askerlik degildi, onlarinki ama hic degildi. Ama tabii yanlis bilmiyorsam atis bile yapmadilar, hicbir sey görmediler, o da cekilir sey mi, ayri.

2000’de komutanlik saatinden cikiyoruz, bu son komutanlik saatimiz. Yemekhâneden cikinca bir de bakiyoruz lapa lapa kar yagiyor. 2010 koguslarda sayim, akabinde de yatiyoruz.

Gün 20 – 21 Ocak 2010

0600 kalkis, 0630 kahvalti (10-15 siyah zeytin, 1 kalip peynir, 1 gofret, 1 kutu tahin-pekmez). 0700’de ictima, 0730’da bizim manga atis silahlari aldik ve atis sahasina gittik. Basimizdaki cavusla beraber atis sahasini hazirladik, iste battaniyeleri serdik, kum torbalarini yerlestirdik vs. Sonra bizim talim sahasindaki kantin acilmadigindan yan bölügün talim sahasina giderek oranin kantininden 20 tane cay aliyoruz, geri geldigimizde takim komutani gözönünde olmamamiz icin ana kantine yolluyor. 0930’a kadar orada gazete vs. okuyarak bekliyoruz. 0930’da uygun adim bölükler bölgesine, herkes esyasini toplasin, topluca banyo vakti. Akabinde ögle yemegine kadar bölük binasinin önünde muhabbetle geciyor vakit. Artik bu son günlerde asker „bitse de gitseler“ diyor, biz de „bitse de gitsek“ diyoruz, anlasilan bu.

1200’de ögle yemegi (yayla corbasi, orman kebap, havuc kizartma ve tahin helva). Yemekten sonra 1340’da ictima var. Neyseki hava günesli, disarida bekliyoruz. 1400’te kantin arabasi geliyor, askerligin basinda siparis ettigimiz esyalari dagitiyorlar yaklasik 45 dakika. Akabinde gene serbestiz. 1500’te uygun adim ictima sahasinda 3 tur yürütüyorlar, herhalde gören talimdeler desin diye. Sonra istirahat verdiler. 1630’da gene ictima, sayim vs. derken aksam yemegi. Ben internete… 1930’a kadar bir sekilde vakit gecirip, yemekhâne önünde sayim, akabinde herkes koguslara. 2030’da koguslarda sayim, 2130 gibi de yatis.

Gün 21 – 22 Ocak 2010

Artik sondan bir önceki gün. Yani „yatacagiz-kalkacagiz-cikacagiz“. 0545’te kalkis, tras, postal boya vs. Günlerden Cuma oldugu icin yatak takimlari temizlenecek, dolayisiyla bütün takimlar sökülüyorr. Disarida hava cok soguk, bayagi rüzgârli. 0630’da kahvalti var (8-10 yesil zeytin, 1 kuru sarelle, 1 kalip dil peyniri, 1 paket cubuk kraker ve cay). Kahvaltidan sonra ictima alanina, bizim manga ve yan manga ayrildik. Yan manga kogus vs. temizleyecek, biz de bütün bölügün yatak takimlarini camasirhaneye tasidik, saydik, oradan temizleri aldik, geri getirdik ve koguslara dagittik. Bu esnada örnegin beheri 150 gramdan 266 yastik kilifinin 39.9 kilo oldugu ve bir arada yikandigi gibi faydali bilgiler de edindim. Neyse 1200’ye kadar kogusta dinlendikten sonra 1200’de ögle yemegi (havuc corbasi, Izmir köfte, ic pilav, lokma tatlisi, kivi). Herhalde cikisa yakiniz diye yemekleri iyi tutuyorlar.

1330’da ictima, bizim mangayi disari aldilar, nöbetci subayin odasina gidip imza karsiligi erlik maasimizi aldik. Aynen öyle, 21 günlük askerligin karsiliginda bir de devletten 11 YTL 55 kurusluk bir maas aliyorsun. Oradan yemekhâneye gittik, 30 dakika falan bekledik, manga basini disari aldilar, biz de bavullari almaya. Hava adamakilli bozdu. Koguslara geldik, üniformalari cikardik, sivil kiyafetleri giydik. Arada askerligimizden artan, ise yaramayan, kullanmadigimiz malzemeleri de ya fazla esya var mi diye gelen kadrolulara verdik, ya da oradan alsinlar diye bizim cavusun dolabina biraktik.

Geri verecegimiz askeri kiyafetlerin de bir verilis usûlü var. Pantalon ve gömlegi birbirine bagliyoruz, bu muhtemelen ayni bedenler takim olsunlar diye yapiliyor. Postallar da kezâ önce piril piril boyanip sonra birbirlerine bagliyorlar, ciftler karismasin diye. Geri kalan esyalari da toplayip bayagi bir yol yürüyüp depoya geldik. Burada pantolon-gömlekleri bir cuvala, postallari bir cuvala, kep ve palaskalari bir cuvala, parkalari bir cuvala olmak üzere ayri ayri geri verdik. Bizim geri verdiklerimiz yikanip kadrolu askerlere yedek olacaklar(mis).

Koguslara döndük, 1700’ye kadar dinlendik (cok yorulduk ya), 1700’de aksam yemegine (mercimek corbasi, firinda patates, nohutlu bulgur pilavi, elma hosafi). Cikista gene kogusa. 2100’de koguslarda sayim, ben zaten 2030 gibi yatiyorum. Kogus sayimlarinda ayakta olmak gerekmiyor.

Ve bitti… – 23 Ocak 2010

0545 kalkis. 0600’da isteyenler kahvaltiya gitti. Nizamiye icindeki son kahvaltimiz 1 kalip beyaz peynir, sucuklu yumurta, kutu visne receli ve caydan mürekkep. 0700 gibi ictima yapildi. Biraz beklettiler, akabinde mintika temizligi yaptik. Sonra gene dizdiler, koguslara cikildi, bavullarimizi aldik. Artik bu asamada helallesen helallesene, aglayan bile var. Fotograflar cekiliyor, telefon numaralari, adresler takas ediliyor…

Askerlik 21 gün sürdü, acikca söylemek gerekirse bir „esprit de corps“ olusmasi imkânsiz. Buna ragmen insan bir sekilde etrafindakilere alisiyor. Kisa süreli bir maceranin ötesine gecmese de bizim askerligimiz, bu macerayi paylastigin en azindan birkac kisiden ayrilacagin icin burukluk duyuyorsun. Tabii bu bir daha hayatin boyunca yüzünü bile görmek istemediklerinden ayrilacagin icin sevinmene de engel degil.

Neyse, manga manga cagirdilar, girerken aldiklari cep telefonlarimizi geri verdiler. Komutanlara veda ettik. Gecici tezkerelerimiz dagitildi. Agir agir cikisa yürüyüse gectik. Kapiya yaklasinca tek siraya girdik, o sekilde ciktik. 21 gün askerlik bitti.

Bunun gibi yüzlerce enfes içerikten oluşan, çok gelişmiş nostalji arşivini göster.

Türkiye Haberleri arşivine göz atabilirsiniz.

Kaynağı Göster

💬 Haber Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.

💾 Nostalji
Geçmişteki mutlu bir ana duyulan özlemdir. Yunanca "geliş" ve "acı" sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Kavram "Erken Çağdaş Dönem"de melankolinin türevi olarak düşünülmüş ve romantik yazında sıkça kullanılmıştır.
🇹🇷 Türkiye
Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Anadolu'ya, küçük bir bölümü ise Balkanlar'ın uzantısı olan Trakya'ya yayılmış ülke.
2000
(2000'ler) 20. yüzyıl sona ermiş, 21. yüzyıl başlamıştır. Soğuk Savaş sonrası 90'larda olduğu gibi dünya devletleri arasında küreselleşme büyük ölçüde hız kazanmıştır. İnternet ve sosyal sitelerin dünya çapında yaygınlaşmış olması küreselleşme ile beraber kültürler ve bireyler arası ilişkilerin gelişmesine büyük etken olmuştur.
2010
(2010'lar) "Onlu Yıllar" olarak da bilinir. İstikrarlı ekonomik büyüme, düşük enflasyon ve faiz oranları ve güçlü tüketici harcamaları ile karakterize edilen 2000'lerin sonundaki mali krizden iyimser bir toparlanma ile başladı. Arap dünyasındaki bir dizi sosyal ve siyasi ayaklanma olan Arap Baharı ve Avrupa borç krizi bu on yılın önemli olaylarıydı. On yıl aynı zamanda özellikle gelişmiş ülkelerde LGBT hakları konusunda önemli ilerlemelere sahne oldu.
Askerlik
Asker, orduda görevli, "er"den "mareşal"e kadar rütbeye sahip kişi. Askerlik yükümlülüğü altına giren şahıslar ile özel yasalarla silahlı kuvvetlere katılan ve resmi bir kıyafet taşıyan kişilerdir. Askerlerin asli görevi ülkelerinin topraklarını iç ve dış tehditlere karşı savunmaktır.
Bedelli Askerlik
Türkiye'de Osmanlı döneminden bu yana aralıklarla zorunlu askerliğe alternatif olarak süre kısalması karşılığı nakit bedel ödenmesi mantığına dayanan bir uygulamadır. Uygulamanın dayandırıldığı gerekçeler ordunun ve devletin maddi ihtiyaçları ve bireylerin işlerini kaybetmemeleridir.
🚀 Bu form ile oturum açmadan eklendi. PatreonBu Gönderiyi Raporla Hata veya kötüye kullanım varsa bize bildirin.
Göster'de bunun gibi binlerce içerik bulunmaktadır. Yenilerini kaçırmamak için Tarayıcı Yer İmleri yer imlerinize ekleyebilirsiniz.
Göster'de bunun gibi binlerce içerik bulunmaktadır. Yenilerini kaçırmamak için Tarayıcıdan Paylaş butonuna basarak Tarayıcı Yer İmleri yer imlerine veya mobil cihazınızın ana ekranına Uygulama uygulama gibi ekleyebilirsiniz.
Sonraki İlgili İçerik
Usta fotoğrafçı Coşkun Aral’ın hayatını kurtaran fotoğraf
Video 💾 Nostalji1990🤳🏻 FotoğrafçılıkCoşkun AralFatih Kandırİç SavaşLiberyaYamyamlık
Atilla Taş, karakola giderken vlog çekmiş, aynı zamanda bu vesileyle YouTube’a da başlamış
Video 🇹🇷 TürkiyeTutuklamaKarakolAtilla Taş
“Rusya’dan Sevgilerle” adlı 1963 yapımı James Bond filmindeki İstanbul sahnelerinin bugünkü halleri
Video 💾 Nostalji🎥 Sinema🍦 İstanbul🇷🇺 Rusya1960BahriyeJames BondRusya'dan Sevgilerle
1990 yılından “Microsoft Excel” tanıtımı
Video 📟 Teknoloji💾 Nostalji1990MicrosoftYazılımMicrosoft Excel
Bu Sonbahar izlemeniz için IMDb’de 7 üstü oy alan, 22 şok edici dram filmi (1958 filmi de var, 2013 de)
Galeri 🎥 Sinema1990200019801970201019601950IMDb
1932’de İlk Türk Dünya Güzeli Olan 18 Yaşındaki Kızın Hikayesi
GaleriVideo 💾 Nostalji🇹🇷 TürkiyeMustafa Kemal AtatürkGüzelGüzellikDünya GüzeliAzra AkınKeriman Halis Ece
Dünyanın En Değerli Che Fotoğrafının Hikayesini Coşkun Aral’dan Dinleyin
Video 💾 NostaljiCoşkun AralKübaChe GueveraKorda
Sunay Akın’ın Dilinden, Charlie Chaplin’in Türkiye’deki Radyo Konuşması
Video 💾 NostaljiSavaşCem YılmazSunay AkınCharlie ChaplinRadyo
Ecevit ile İnönü Arasındaki Genel Başkanlık Yarışı
Video 💾 Nostalji🇹🇷 TürkiyeSiyasetBülent EcevitErdal Inönü
Dünyanın ilk mekanik müzik kutusu: Akıllı telefondaki herhangi bir şarkıyı çalabiliyor
GaleriVideo 🎺 Müzik💾 Nostalji🖲️ ZamazingoMüzik KutusuMuro Box