İnsan, çoğu zaman bir şeyleri ister. Bir kariyer, bir şehir, bir ilişki, bir üretim, bir değişim. Bu istekler, gündelik hayatın içinde ara ara belirip kaybolur. Bazıları çok uzun süre kalır, zihinde kök salar. Ama yine de peşinden gidilmez. Çünkü zaman “henüz gelmemiştir.” Koşullar “tam uygun değildir.” Bir şeyler “daha hazır” olmalıdır.
Ve böylece zaman geçer.
Bugünün işi yarına bırakıldıkça, hayal edilen her şey bir sonraki haftaya, bir sonraki döneme, bir sonraki “daha iyi” an’a ertelenir. Oysa “doğru an” diye bir şey yoktur. Her şey eksikken başlayan, cesaretle tamamlanır. Eksiksizlik beklemek, aslında hiçbir zaman başlamamak için iyi bir bahanedir.
İstediğin şeyin peşine düşmediğin sürece, ona sahip olman mümkün değildir. Tesadüflerle gelen başarı öyküleri, çoğu zaman birilerinin uzun çabalarının sadece vitrinde görünen kısmıdır. Gerçek ilerleme, başlama cesaretiyle gelir. Risk almayarak hiçbir şey kaybetmiyor gibi görünürsün ama aslında en büyük kayıp budur: Kaybetme riskini göze almamış olmak.
Bugün, düşündüğün şey için adım atmadıysan, muhtemelen yarın da atmayacaksın. Çünkü yarın da “bugün” olacak. Zihnindeki bütün ertelenmiş girişimlerin ortak noktası bu: Onlar her zaman bir sonraki bugüne aittir. Ta ki sen “başlamak için yeterince nedenim var” dediğin o ‘an’ı ‘bugün’e taşıyana kadar.
Hayatta bir şeylerin yoluna girmesi, o şeylerin peşinden giderek olur. Etrafındaki her şey seni bekliyor olabilir ama en önemli şey şu: Sen kendini daha ne kadar bekleteceksin?
Bugün o gün. Çünkü başka bir daha iyi gün yok.
💬 Ne Düşünüyorsunuz?